Cashback


2006 yapımı Sean Ellis filmi.

Cashback, güzel fikirleri harcayan basit filmler ekolünün son temsilcisi. Kız arkadaşından ayrılan ve bunun acısı ile bir şekilde uykuya bağışıklık kazanan ana karakterimiz, günlerinin bir anda 8 saat genişlemesini fırsat bilerek ayrılık sonrası “seviye yükseltme” olayına giriyor.
“Fikir güzel, eğer ki hikâye de buna bağlı olarak gelişirse bu problemlerin ve denemelerin çok benzerlerini yaşayan gençleri yanıma çekebilirim” diye düşünmüş muhtemelen yönetmen. Ancak o Oscar adayı olan kısa filmi, kısa olarak kalması gereken bir hikâyeye sahipmiş, bunu anlamamış ya da yapımcılar çok zorlamış bilemiyorum.

Film iyi başlangıcı ile birkaç dakika umut verse de özellikle ana karakter Ben^in zamanını nakite çevirmeye çalışmaya başladığı anda ne olduğunu şaşırıyor. Süpermarket ile birlikte film tamamen kopuyor, olay kayıyor. Güzel sanatlarda okuyan ve ressam olmak isteyen karakterimizin çocukluğuna kadar gittiğimiz bu hayal-gerçek arası durumlarda kadın vücudunun kutsallığına ya da erkeksi duygulara ortada hiçbir bağlayıcı unsur olmadan geçiş yapıyoruz. Daha sonra “biraz da komedi unsurları ekleyelim hoş olur” düşüncesiyle iyice süpermarket sepetine benzeyen filmde ilerliyoruz ve bitene kadar iki saniyede devleşen bir aşk hikâyesi şemsiyesi altında anlamsızlaşıyoruz.

Karakterlerin hayal dünyası ile gerçek dünya arasında gidip gelmesini seyirciye kabul ettirmek için o an^ı ilk gösterdiğiniz zamana kadar seyirciye özel bir şeyler hissettirmeniz gerekmektedir. Böylece seyirci, sürüklemek istediğiniz dünyanın gerçekten var olabileceğine inanır ve içine girmekte bir sorun görmez. Bunun en güzel örneklerini de son zamanlarda Science of Sleep ve El Laberinto Del Fauno ile görmüştük. Ancak bu filmde yönetmen karakterin üzerinde, ressam olmak gibi herkese ait bir hayalin dışında bize özel bir hayal sunmuyor ve kadın vücuduna hayranlık kısmını da sapkınlık seviyesinde işliyor. Sonra da “zamanı durdurunca bir tek seyirci ve Ben ayakta kalıyor” düşüncesine yükleniyor, aslında orada zaman durunca biz de durmuş oluyoruz, çünkü yönetmen geçeceğimiz kapıyı açmayı unutmuş oluyor.

Sharon ile Ben arasında yapay bir aşk ilişkisi ve küllerden doğan anka^ya gönderme bulunsa da en azından Ben^in resim sergisi kadar bunun gelişimi de havada. Dagur Kari, “aşk hikâyelerinden nefret ediyorum” derken bunlardan bahsediyor olmalı! Burada aşk gerçekten ucuz bir “hikâye” olmuş. Kısacası, kısa olarak kalması gereken basit bir film. Zaman kaybı.

2 yorum:

  1. hayalmeyal said,

    uzun zamandır bu kadar kafası karışık bir film izlememiştim, artık bu kadar dağınık filmler yapılmıyor bile sanıyordum. "zamanınıza ve paranıza yazık" demem aslında hiç, her film izlenmeyi hak eder düşüncesinde olduğum için, ancak bu film hakkında bunu söylememek için kendimi zor tutuyorum.

    on 9 Haziran 2007 18:04


  2. Adsız said,

    oysa ki ben acımasız buldum bu yorumları...fotoğrafçı bir yönetmenden tam olarak film akışı sağlanamamış olsa da güzel kareler izledik, ve evet son aşk zorlama olsa ve Ben'in güzelliğe duyduğu büyük hayranlık ve aşkın kökeni cinsellik ve daha yüce duygular arasında havada kalsa da sapkınlık olarak nitelendiremem ve de aman gençleri çekeyim aşk acısından yola çıkıp gibi bir anlayışı olduğunu da düşünmedim yönetmenin.hatta Ben'in yaşı küçükmüş gibi geldi bu hikaye için...zamanı dondurup içinde an'ların içinde gezinmeyi herkes kimi zaman istemez mi? sadece o an'larda neyi görüp ne yapacağı herkese göre değişir...kısa filmini izlemedim bu bi eksik, ve uzun metraj için de çok iyi bir film değil evet ama, zaman kaybı olarak görmeyen bir güruhun içindeyim, sadece doğru zamanda izlenmezse işlemeyecek bir film belki de...

    on 15 Haziran 2007 01:54