62. Cannes Film Festivali



13-24 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek 62.Cannes Film Festivali'nin programı açıklandı. Jüri başkanlığını Fransız oyuncu Isaballe Huppert’in yapacağı jüride; yazar Hanif Kureishi, oyuncu Shu Qi, yönetmenler Nuri Bilge Ceylan, James Gray ve Lee Chang-dong yer alıyor.

Altın Palmiye için yarışacak filmler ise şunlar:

Alain Resnais - "Les Herbes Folles"
Jacques Audiard - "Un Prophète"
Xavier Giannoli - "A l'Origine"
Gaspar Noe - "Soudain le Vide"
Quentin Tarantino - "Inglorious Basterds"
Ken Loach - "Looking for Eric"
Lars von Trier - "Antichrist"
Michael Haneke - "Le Ruban Blanc"
Pedro Almodovar - "Les Etreintes brisées"
Isabel Coixet - "Map of the Sounds of Tokyo"
Marco Bellocchio - "Vincere"
Jane Campion - "Bright Star"
Andrea Arnold - "Fish Tank"
Johnnie To - "Vengeance"
Lou Ye - "Spring Fever"
Philippin Brillante Mendoza - ''Kinatay''
Park Chan-wook - ''Bak-Jwi'',
Ang Lee - "Taking Woodstock''
Tsai Ming-Liang - ''Visage''
Elia Suleiman - "The time that remains"

kaynak; sinema.com

2 yorum

Pazar - Bir Ticaret Masalı



Kendi deyimiyle beşikten beri birilerine bir şeyler satan Mihram’ın yırtmaya çalışırken yaşadıklarının hikayesi bu. Bir yandan işlerinin yoluna girmesi için namaz kılıp dua ederken bir yandan da durmadan içen Mihram’ın bir çocuğu ve hamile bir karısı vardır. Seyyar tüccarlık yapar, cep telefonu dükkanı açmak gibi bir hayali vardır. Bu yüzden ayağına gelen bir fırsatı değerlendirir. İlaç almak için Azerbaycan’a gider. Tabi ki işler yolunda gitmez.

Filmin aslında çok iyi olabilecek bir hikayesi var. Sinemamızda –nedense- kimselerin bakmadığı bir yere bakıyor yönetmen, ama son zamanlarda izlediğim çoğu filmde olduğu gibi bu filmde de iyi bir hikaye ıskalanıyor sanki. Senaryoda bazı boşluklar var, bu yüzden Mihram’ın yaşadıklarını çok da iyi hissedemiyoruz, anlayamıyoruz. Oysa Mihram’ın bir şekilde parçası olduğu, ama tam da anlayamadığı o büyük döngünün içinde biraz daha ezildiğini görebilmeli, hissedebilmeliydik sanki. Filmi izleyen bir arkadaşım "baş karakterini kayırmış, çok da üzmek istememiş sanki yönetmen" dedi. Katılmamak elde değil.

Tayanç Ayaydın iyi oynamış, ama bazen aksanını unutmuş. Genco Erkal da Amca Fazıl rolünde bayağı eğlenmiş. Tiyatro oyuncularını sinemada izlemeyi sevmiyorum pek. Ama Genco Erkal’ın varlığı film için gerekliymiş diye düşündüm açıkçası. Başka bir oyuncunun kolayca karikatürize edebileceği bir rolü olabildiğince gerçekçi canlandırmış. Başrollerde durum böyleyken yan rollerin hepsinde de çok kötü. Oyuncu seçiminde neden biraz daha titiz olunmamış anlamadım.

Film için tam ne düşündüğümü bilemedim, galiba bu böyle bir film, kime sorsam belirsiz bir karşılık verdi. Sanırım herkesin o belirsiz cevabının şöyle bir nedeni var: Bir İngiliz’in Doğu Anadolu’ya gidip oryantalizm tuzağına düşmeden sade bir dille hikayesini anlatmayı başarması; galiba bu kimselerin karşı çıkamadığı bir başarı.

Son olarak Altın Portakal almış ve yurtdışından başka ödüllerle de dönmüş bir film neden bu kadar sessiz sedasız gösterimden geçiyor anlamadım. Çok az sinema salonunda kalmış, izlemek için hızlı davranmalı.

1 yorum

28. Uluslararası İstanbul Film Festivali Ödülleri



İzlediğim Türk filmleri içinde en fazla sevdiğim film oldu Uzak İhtimal. Burada hakkında daha ayrıntılı bir yazı yazmak istiyorum. Şimdilik En İyi Senaryo, En İyi Yönetmen ve Erkek Oyuncu ödüllerini kazanmasına çok sevindiğimi söylemekle yetineyim.

Ulusal

Altın Lale Yılın En İyi Türk Filmi: “Köprüdekiler” Aslı Özge
Altın Lale Yılın En İyi Türk Yönetmeni: Mahmut Fazıl Coşkun “Uzak İhtimal”
En İyi Kadın Oyuncu: “Pandora’nın Kutusu” Derya Alabora
En İyi Erkek Oyuncu: Nadir Sarıbacak “Uzak İhtimal”
En İyi Senaryo Ödülü: Tarık Tufan, Görkem Yeltan, Bektaş Topaloğlu “Uzak İhtimal”
En İyi Görüntü Yönetmeni: Özgür Eken “Süt”
En İyi Müzik Ödülü: Nail Yurtsever “Ali’nin Sekiz Günü”
Jüri Özel Ödülü: “11’e 10 Kala” Pelin Esmer
Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği FIPRESCI Ödülü: “Hayat Var” Reha Erdem
Radikal Gazetesi Halk Ödülü: “Başka Semtin Çocukları” Aydın Bulut
Sinema Onur Ödülü: Hale Soygazi

Uluslararası
Altın Lale Uluslararası Yarışma Ödülü: “Tony Manero” Pablo Larrain
Jüri Özel Ödülü: “Bu Filmde Ben Varım / A Film With Me In It’ Ian Fitzgibbon”
Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği FIPRESCI Ödülü: “Süt” Semih Kaplanoğlu
Radikal Gazetesi Halk Ödülü: “Süt” Semih Kaplanoğlu.
Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE: “Kırmızı Adamların Toprağı / Birdwatchers” Marco Bechis
Sinemada İnsan Hakları: “Firaqq” Nandita Das

2 yorum

4. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali

“Biz Başka Dünya İsteriz” temasıyla dünyanın dört bir yanından 50 filmle beyazperdede emek boy gösterecek.

Bu yıl dördüncüsü düzenlenecek olan Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 1–7 Mayıs 2009 tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’de eş zamanlı olarak izleyicilerle buluşacaktır. Gösterimlerin ücretsiz olduğu, yarışmasız bir festival olan İşçi Filmleri Festivali, 8 Mayıs tarihinden itibaren de Adana’dan Ardahan’a; Bursa’dan Eskişehir’e kent kent süren ve tüm yıla yayılan uzun bir yolculuğa çıkacaktır.

Türkiye ve dünyadan emekçilerin yaşamlarını ve mücadele deneyimlerini izleyicilerle buluşturmak ve ülkemizde işçi filmi üretimini özendirmek amaçlarıyla hayata geçirilen Festival, düzenleyen ve destekleyen sendika, meslek odası gibi kuruluşların sayısının her yıl artması; her sene bir öncekinden daha fazla izleyiciye ulaşmasıyla gittikçe güçlenmektedir. Bu yıl Festival, Halkevleri, Sine-Sen (DİSK), Dev Sağlık-İş (DİSK), Birleşik Metal-İş (DİSK), Hava-İş (TÜRK-İŞ), Petrol-İş (TÜRK-İŞ), Ses (KESK), Sendika.Org ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından düzenlenmektedir.

Festival bu yıl “Biz başka dünya isteriz “ temasıyla kriz, işsizlik, güvencesizlik, mücadele dolu emek öykülerini beyaz perdeye yansıtacaktır. Filmlerin gösterimi sadece salonlarla sınırlı kalmayacak; mahallelere, işyerlerine ve sendikalara uzanacak ve izleyiciler işçi filmleriyle buralarda yapılacak özel gösterimler aracılığıyla da buluşabilecektir. Tüm gösterimler her yıl olduğu gibi bu yıl da ücretsiz olarak yapılacaktır.

Festivalin açılışı 2 Mayıs 2009 Cumartesi akşamı İstanbul Beyoğlu Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde, 1990-1991 yıllarındaki büyük Zonguldak grevi ve yürüyüşünü konu edinen “Yüzbin Kişiydiler” belgeselinin gösterimiyle yapılacaktır. Saat 19.30′de başlayacak açılış gecesinde ayrıca sinema emekçilerine, işçi filmlerine emeği geçmiş oyuncu, yönetmen ve emek dostlarına teşekkür plaketleri verilecektir. Açılış gecesine yurt dışından sürpriz 2 yönetmen konuk katılacaktır. Gecenin sunuculuğunu oyuncu Bennu Yıldırımlar yapacaktır. Film gösterimleri gibi açılış gecesine katılım da ücretsizdir.

Filmler ve Gösterimler

Festivalde bu yıl dünyanın dört bir köşesinden 12’si uzun metraj, 38’i ise belgesel olmak üzere toplam 50 film gösterilecektir. Gösterimler İstanbul’da, Fransız Kültür Merkezi, Beyoğlu Yeşilçam Sineması, Halkevi İstanbul Merkez Şubesi, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Ankara’daki gösterimler Alman Kültür Merkezi’nde ve Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenecektir. İzmirli izleyiciler ise Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nden, Alsancak Kültür Merkezi’nden, Gültepe Halkevi’nden ve Çiğli Halkevi’den takip edebilecektir. Ayrıca üç kentte de birçok mahalle, sendika ve işyerinde özel gösterimler gerçekleştirilecektir.

Britanyalı usta sinemacı Ken Loach’un son filmi “İşte Özgür Dünya”, İranlı yönetmen Bahman Gobadhi’nin “Sarhoş Atlar Zamanı”, Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismaki’nin işçi üçlemesinin ikincisi olan “Ariel”, Kanada’da yaşayan Türk Yönetmen İshak Işıtan’ın Arjantin’deki işgal fabrikalarını anlatan filmi “Brukmanlı Kadınlar”, Robert Guediguian’ın “Şehir Sakin” isimli filmi, Özcan Alper’in yönettiği “Sonbahar” bu seneki filmlerden sadece bazılarıdır. Bunlara ek olarak Güney Kore’den bir işçi filmi olan “Hello! Mr. Huh Dae-soo”, Küba’dan bakılarak yapılmış bir film olan “Guantanamo”, Bolivya’dan “Cocalero” isimli yapım, Köy Enstitüleri üzerine yapılmış bir film olan “Mandolinli Kız”, Yavuz Özkan’ın “Demiryol”u, Şerif Gören’in “Almanya Acı Vatan” filmi, Duygu Sağıroğlu’nun “Bitmeyen Yol”u ve Çağrı Kınıkoğlu ile Gloria Rolando’nun yönettiği “Nazım’ın Küba Seyahati” ise festival kapsamında yer alan diğer yapımlar olarak sıralanabilir.

Festival kapsamında geçen senelerde olduğu gibi bu sene de film gösterimleri dışında atölye çalışmaları, paneller ve yönetmenlerin katılımlarıyla gerçekleştirilecek olan söyleşiler de düzenlenecektir. Bunlardan bir tanesi “Sonbahar” filminin ödüllü kurgucusu Thomas Balkhenol’un katılacağı ve filmin kurgu sürecinin anlatılacağı bir atölye çalışmasıdır.

Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin Tarihi

Festival çeşitli emek örgütleri ve sendikaların öncülüğünde dünyayı sosyal, bireysel ve çevresel özellikleriyle yaşanabilir olmaktan çıkaran neo-liberalizme karşı çıkan deneyimleri paylaşmak; yaşadığımız dünyanın dününe, bugününe ve geleceğine emek cephesinden bakmak; işçilerin yurt içinde ve yurt dışında kendi sınıfı ile iletişim kurmasını sağlamak için sinemanın aracılığından yararlanmak amacıyla 2006 yılında hayata geçirilmiştir.

Birinci Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 1–7 Mayıs 2006 tarihleri arasında İstanbul ve Ankara’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilmiştir. 2 Mayıs gecesi Yeni Melek Sineması’ndaki coşkulu açılış festivalin ne kadar büyük bir ihtiyacı karşıladığını ortaya koymuştur. Gecede Vedat Türkali, Yavuz Özkan ve Çetin Uygur’un sinema ve emek eksenindeki konuşmaları hafızalara hiç silinmeyecek şekilde yer etmiştir. Ankara ve İstanbul’daki gösterimlerden sonra Festival, Bolu, Artvin, Adana, Mersin, İzmit, Eskişehir, Bursa, İzmir’de seyircilerle buluşmuştur.

İkincisi Uluslararası İşçi Filmleri Festivali yine 1–7 Mayıs 2007 tarihleri arasında İstanbul, İzmir ve Ankara’da eş zamanlı olarak düzenlenmiştir. 2 Mayıs gecesi Beyoğlu Emek Sineması’nda yapılan açılış gecesi, bir önceki gün, 1 Mayıs 1977’nin 30. Yıldönümünde emekçilerin tüm engellere rağmen Taksim meydanına çıkmasının verdiği coşkuyla gerçekleştirilmiştir. Festival, 2008 yılı içinde Bolu, Adana, Mersin, Samsun, Gönen, Antakya, Bursa, Eskişehir, KKTC, Bremen, Kocaeli ve Trabzon’u dolaşmış; onbinlerle buluşmuştur.

1-10 Mayıs 2008 tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’de eş zamanlı olarak başlayan Üçüncü Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin açılış gecesi ise Beyoğlu Emek Sineması’nda gerçekleştirilmiş ve sunuculuğunu Yetkin Dikinciler yapmıştır. Gecede Hale Soygazi ve Ahmet Soner’e teşekkür plaketleri verilmiştir. Her yıl olduğu gibi 2008’de de Festival, Bolu, Adana, Mersin, Antakya, Bursa, Trabzon ve Samsun’un da içinde olduğu birçok ilde onbinlerce izleyiciye ulaşmıştır.

Festivalle ilgili ayrıntılı bilgi için:
İnternet adresi: http://www.festival.sendika.org/
Tel: 0212 245 82 65
Fax: 0212 245 70 10
E – posta: festival@sendika.org

Not: Yazı festivalin basın bülteninden alınmıştır.

1 yorum

Nord



Festival’de karşıma çıkan ilk güzel film oldu Norveç yapımı Kuzey. Jomar 30 yaşındadır, bir kayak merkezinde gönülsüzce çalışır. Uzakta bir kızı ve yakın arkadaşına giden bir sevgilisi vardır. Jomar’ın anlattığı şekliyle o bir gün durmuş ve sevgilisi sabredebileceği kadar sabretmiş, sonra da gitmiştir. Jomar hala durmaktadır. Panik atağı vardır, sürekli ilaç ile birlikte alkol kullanır. Tedavi için kaldığı hastaneye geri dönmek ister, ancak hayatına normal bir şekilde devam etmesi gerektiğini söyleyip kabul etmezler. Bir akşam hem televizyon izleyip hem yemek hazırlamaya çalışırken kayak merkezinde kaldığı yeri yakar. Yangın söndürücü elindeyken bir karar verir. Arkasında yanan bir ev bırakarak pencereden attığı eşyalarını alıp kar motoruyla yola çıkar.

Yol filmlerinin şöyle bir vaadi vardır hep; yola çıkarsan ilginç ve harika insanlarla tanışırsın. Bu filmde de bu vaat var denebilir. Jomar kar motoruyla uzun bir süre gitmişken kar körlüğü geçiriyor ve birkaç gün karanlık bir yerde kalması gerekiyor. Onu evine alansa büyükannesiyle yaşayan on beş on altı yaşlarında bir kız oluyor. Kızın odasında küçük, karanlık bir kısımda birkaç gün kalıyor Jomar ve kızla kısa da olsa bir yakınlık yaşıyor. Ama Jomar farklı bir yolcu, yakınlığı da kendine göre. Bir kere o, karda kayarak ilerliyor ve karşısına çıkanlardan yiyecek ya da su istemiyor, alkol istiyor. Ama hiçbir şekilde sarhoş olduğunu ya da kendini kaybettiğini de görmüyoruz. Bu şekilde ilerliyor Jomar, alkol ihtiyacını bir yerlerden karşılaşıp devam ederek, genellikle arkasında küçük bir yangın bırakarak. Yolda karşısına çıkan en ilginç insansa şüphesiz homofobik olduğunu her fırsatta dile getiren aslında gay karakterimiz oluyor, onun gösterdiği sarhoşluk numarası ise sanırım sinemada görebileceğimiz en uçuk sahnelerden birinin gerçekleşmesine yol açıyor. Yine bazı absürt filmlerde dozu iyi ayarlayamama ve fazla abartma durumu sık sık karşımıza çıkan bir şey oluyor, Jomar’ın karşısına tank çıktığı sahnede böyle bir korkuya kapıldım, ama neyse ki arkası gelmedi bunun.

Sakin görünümünün ardında huzursuz Jomar’ı, Anders Baasmo Christiansen inanılmaz iyi canlandırmış. Filmin en büyük başarısı onun oyunculuğundan kaynaklanıyor. Karlar üzerinde kayarak bir yerlere varma fikri de yol filmlerine dair yeni bir şey söylüyor sanırım. Üstelik tam da Jomar’ın karakterine uygun bir metafor oluyor. Bitmesi gereken yerde de bitiyor film; Jomar kayarak kızının önüne gelip durmuşken.

1 yorum