Lord of War


“Size dünyanın kimlere miras kalacağını söyleyeyim.. Silah tüccarlarına.. Çünkü diğerleri birbirini öldürmekle meşgul”

Lord of War, 2005 yapımı Andrew Niccol filmi.

Yuri Orlov (Nicolas Cage), hayatının ilk yirmi yılını sessiz sakin geçirdikten sonra bir gün insanoğlunun içindeki kötülüğün, iyiliği her zaman yendiğini keşfeder ve en az gıda kadar insani bir ihtiyaç olarak gördüğü silah satışına başlar. Kardeşi Vitaly (Jared Leto) ile amatör olarak girdiği bu yolda zamanla tek başına kalarak dünyanın en büyük silah satıcısı olur.

Aslında Yuri, her ne kadar şeytanın kendisi gibi gözükse de sadece içindeki kötülüğü ve herkesle ortak olan hırsını başka bir yöne kanalize etmiş olan basit bir insandır. Film boyunca hiçbir insana silah çekmemesi ve kimseyi vurmaması da ölümün farklı yollarla olsa da insan hayatında önemli bir yeri olduğunu anlatır. Katil olmak için illa ki kurşun sıkmak gerekli değildir, elinizde dolaşanlar bile kanı size taşıyacaktır. Bu durumda Yuri şeytan değildir, sadece iyi olmanın büyük bir çaba gerektirdiği günümüz dünyasında çırpınmayan insanlardan birisidir.

Vitaly ise yaşanılanları yakından izleyemeyecek kadar duygusal bir insandır ve hiçbir şeye bulaşmadan yaşamayı ancak kendisini kaybederek başarabilir. Onu iki kez kliniğin kapısına kadar götürüp bırakmamız da aslında onun dış dünyadan korunmak için böylesine bir hapishaneye ihtiyaç duyduğunu anlatmaktadır. Ancak “iyi olmak ve iyi kalmak” imkansızken, daha fazla ortalarda dolaşamaması da kirli dünyanın doğallığındandır..

Yasal gibi gözüken yasadışı işler olduğunda olaya mutlaka dahil olan FBI ajanı rolünde Ethan Hawk oynuyor, belki Ethan^ı sevmemden dolayı rahat ısındım ama karakter bize her zamankilerden fazla bir şey sunmuyordu.

Filmin sevmediğim bir yönü, bu tarz filmlerde kadın karaktere yüklenen sabit rollerden birisini seçmiş olması. Yuri^nin eşi Ava Fontaine Orlov (Bridget Moynahan) geleni gideni ve sınırsızca önüne sunulanları kabul edip, sadece bir ajan yüzüne gerçekleri net bir şekilde bağırdığında tepki veriyor. Kadınların olanları kabul edip, belki de buna son diyebilecek tek varlıklar olmalarına rağmen sessiz kalmaları Baba serisinden beri sinemanın klişelerinden. Görünürde şeytan ile görünürde melek, maalesef görünmez bir işbirliği içerisindeler ve kalkanlar herkesi koruyor. Bu noktada iyi ile kötü aynı potada eriyor ve aslında iyilik ya da kötülüğün hiçbir karakterin üzerinde olmadığını anlıyoruz.

Afrika^daki içler acısı durumu da belgesel gibi izliyoruz, Liberya ve Sierra Leone^deki insan hayatının ucuzluğunun son derece korkunç biçimde farkına varıyoruz. Bazı yerlerde insanlar sadece ölmek için doğuyorlar ve maalesef kimin nerede ve ne zaman öleceğine karar veren, bundan çıkar sağlayan varlıklar da tepemizde yaşıyor.

Film, insanoğlunun dünyadaki egemenliğini elde ettikten hemen sonra kendisi ile çatışmaya girdiğini ve bunu yapmayı bugüne kadar sürdürdüğünü ve gelecekte de savaşın asla bitmeyeceğini üzerine basa basa vurguluyor. Sağda solda gördüğümüz katliamlarda kullanılan oyuncakların her zaman daha yüksek yerlerden düştüğünü ve içimizdeki bu oyun sevgisi bitmedikçe de daha çok bedenin yere yıkılacağını gösteriyor.

Başrolünde Nicolas Cage^in oynadığı bu “Amerikan” filmi, emsallerine göre biraz sert oynuyor, ama bu oyunun da yükseklerde yazılmadığını kimse garanti edemez..

“Dünyanın en büyük silah sağlayıcıları: ABD, Büyük Britanya, Rusya ve Fransa. Aynı zamanda hepsi de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kalıcı üyeleridir.”

3 yorum:

  1. çok beğendiğim hatta fazlaca etkisinde kaldığım bir filmdi...

    özellikle bir amerikan filmi için oldukça farklı olmasının yanı sıra nicholas cage'de oyunculuğunu ciddi anlamda zorlamıştı...

    cage'i en beğenerek izlediğim 2 filmden biri... diğeri adaptation...

    bi de vaktiyle şöyle bir şey yazmıştım bu filmle ilgili...

    http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=51539

    on 16 Ağustos 2007 11:57


  2. oinone said,

    Cok guzel alintilar koymussun yaziya, insanin tekrar seyredesi geliyor.. bir de cok cok begendim bir acilisi vardir..
    cage kadar jared leto'yu da tebrik etmek lazim. requiem for a dream'den sonra en elde tutulur performansi budur heralde..

    on 17 Ağustos 2007 21:24


  3. SE7IN said,

    bir silahtan çıkan kurşunla vurulup ölenlerin vebali sadece tetiğe basanın boynunda mıdır, tasarlayan yapan satan da aynı derecede sorumlu mudur yoksa? müşterisinin satın aldığı ürünle ne yaptığı tüccarı ilgilendirir mi?
    çok yaşa politik sinema, ellerinize sağlık burak bey =)

    on 20 Ağustos 2007 11:31