Üç fabrika işçisinin sıradan hayatları vardır. Aralarında geçen konuşmalar genellikle öğle yemekleri sırasında gerçekleşir. Ama bu konuşmalar da hemen hemen aynı şeyler üzerinedir. Hepsi de başka bir işte daha çalışmakta ve burdan çıkınca oraya gitmektedirler. Duygusal bir yakınlaşma sonrasında yaşananlar ve bir cinayet hayatlarını biraz hareketlendirir. Ancak sessizliği pek de bozmaz.
Üç fabrika işçisinin sessiz, sıradan giden hayatlarını yönetmen minimalist bir sinema diliyle perdeye taşımış. Çok doğal bir oyunculukla karakterler iyi canlandırılmış, ancak yönetmenin bilinçli bir şekilde onlarla arasına koyduğu mesafe bizi onları tanımaktan, anlamaktan tamamen alıkoyuyor. Karakterler hayatın içinde o kadar sıkışmışlardır ki ne düşüneceklerini, hissedeceklerini bilmiyor gibidirler. Aralarında en çok kullandıkları sözlerin “bilmiyorum, anlamıyorum” olması boşuna değildir. Bir cinayet bile hayatlarını alt üst etmez. Yönetmen burada da çok önemli bir şey yaparak sinemasını tamamen Hollywood sinemasından ayırıyor. Bir cinayet oluyor, ancak bu cinayetin hem işlenmesi hem de çözümü inanılmaz bir dinginlikle gerçekleşiyor. Burada da fırtınalar koparmıyor yönetmen; bir cinayeti ve cinayetin ortaya çıkardıklarını sade ve durağan bir şekilde anlatmayı başarıyor. Başka bir yönetmenin kolayca düşeceği tuzağa o düşmüyor. Belki de demek istediği bu insanların hayatlarını hiçbir şeyin değiştiremediğidir. Hapishaneye giren ve ölen iki kişiden sonra fabrikaya yeni işçi alındığını ve fabrikanın çalışmaya devam ettiğini göstermesi de bu düşünceyi doğruluyor. Hayatın içinden bir hikayeyi neredeyse belgeselci bir yaklaşımla anlatmış Soderberg, ortaya sade ve çok iyi bir film çıkarmış.