Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Haavi'ye...

Bu filmle ilgili her şeyi okuduk, “Eternal sunshine of the spotless mind” adının Alexander Pope’un “Eloise to Abelard” şiirinin bir dizesinden geldiğini biliyoruz, hatta buradan Eloise ve Abelard’a ulaşıp onlar hakkında da her şeyi öğrendik, Clem’in değişen saç renklerinin anlamlarını da biliyoruz, rüyaların her karesini de ezberledik, filmi ileri geri alarak Clem silinmeye başladığında önce bir ayağının yok olduğu anı bile yakaladık, artık her şeyi biliyoruz.. Bu filmle ilgili yazılacak ya da söylenecek yeni bir şey kalmadı. "Everybody s gotta learn sometime"ı duyunca geldiğini anladığımız ağlama isteği gibi bir hisle yazıyorum bu yazıyı, öyle burnum sızlayarak hissettiklerimi yazmak istiyorum sadece.

Filmi ilk izlediğimde sesim çıkmamıştı sanırım hiç, Charlie Kaufman, Spike Jonze ve Michel Gondry ne yapsa izlemiştim, nasıl dehalar olduklarını biliyordum, Kaufman’ın o hiç kimselere benzemeyen aklından, Gondry’nin oyuncaklı zekasından haberim vardı, ama bu bambaşka bir şeydi, nefesim kesildi heyecandan, aşkı tüm karmaşıklığıyla ortaya seriyordu film, tam da bu yüzden güzel belki diyordu, sonu baştan bilinse bile güzel, aynı şey tekrar tekrar yaşansa bile güzel, hep aynı yere varılsa bile yolculuk güzel.. Woody Allen’ın açtığı yoldan gidiyordu yönetmen, ama yanına rengarenk dünyasını, aşka iyimser olmasa bile biraz umutlu bakışını alarak. Üstelik insan beynini yine oyun alanına çeviriyordu Kaufman ve Gondry, oraya oynamaya gidiyorduk, orada sevdiğimiz kişiyle el ele dolaşabilir, koşabilir, belki saklanabilirdik bile -hem de kendi istediğimizi sandığımız şeylerden ve kendi irademizin buyurduklarından bile.. Hani isteriz ya hep bazı sevdiğimiz anları bir yere saklamayı, sonra çıkarıp oradan yeniden yaşamayı, istersek yaşarız diyordu sanki Kaufman ve Gondry, onlar hep orda, yeter ki bırakmayalım onları, o zaman kaybolmazlar bir yere, istesek de, hatta silsek bile..

Belki de oynamayı bilmiyorduk biz henüz, Kaufman ve Gondry elimizden tutup gösteriyordu ne yapmamız gerektiğini, onlarla birlikte kendi içimizde, aşkın içinde kayboluyorduk, ve artık “keşke sildirebilseydim seni” ekleniyordu kavga sözlerimize, ama biliyorduk da artık istesek de silinmiyormuş bazı şeyler, ne yapsak gitmiyormuş, aşkın hafızayla anılarla olan bilimsel ilişkisine inat, kulağımıza fısıldanan bir söz, kalbimize yerleşip gitmiyormuş ordan, silinen yüzlere, toparlanıp kaldırılan anılara rağmen..

Bu gerçekten çok özel bir film ve kesinlikle adı sinema var oldukça aşk filmleri listelerinin en başlarında yer alacak, benimse gönlümün başyapıtlarından biri.. Filmi izlerken hiç sesim çıkmadı, ancak film bittikten sonra ağzımdan çıkan ilk şey “hadi bir daha” oldu. O nedenle bu yazıdan sonra “hep birlikte hadi bir daha”.. Tekrar tekrar Montauk’a döner gibi bu filme dönelim yeniden..

6 yorum:

  1. oinone said,

    Filmin kendi acimdan lanet bir 14 Subat gunuyle olan akrabaligi bu konuya 'insanlarin kendini zavalli hissetsin diye uydurulmus oldugu' yorumu tek basina saplanabilirdi kalbime. Ama ayaklarimi sureye sureye +2defa daha gittigim sinemada,artik ezbere bildigim kimi sahnelerden gozlerimi kacirmaya calisarak karanliktaki salonu incelerken ki halimi dusunuyorum da.. Amelie sen iyi ki varsin ve seni daha once tanimisim. Yoksa 'iste benim yasam filmim' diye haykiracagim film her andigimda yaralandigimi hissedecegim Pope'un bu garip misrasi olacakti.

    on 18 Ağustos 2007 00:49


  2. oinone said,

    bu sirada ilk defa yaziyi okumadan direk yorum yazdim, o bi anda gelen aglama istegiyle..
    bu ozel filme yarasir ozel bir yazi olmus.. tesekkurler hayalmeyal..

    on 18 Ağustos 2007 00:57


  3. SE7IN said,

    everybody's gotta learn sometime'ı dinlemek bile burun direğimi sızlatır benim. filmi izlememe hatırlamama yönetmene senariste oyunculara saygı durmama bile gerek yoktur. çok fenadır çok =(

    on 20 Ağustos 2007 11:26


  4. SE7IN said,

    ayh unutmuşum...
    ellerinize sağlık =)

    on 20 Ağustos 2007 11:26


  5. Emre said,

    Bu film bana kalırsa fazla tüketildi gibi..Tıpkı Fight Club ile Rezarvuar Köpekleri gibi...Bazı filmler üzerine çok fazla konuşulmaması gerekir, konuşuldukça içi boşalır ve yozlaşır..O yüzden bu filmi duygularımızı geri plana itip biraz mantık çerçevisinden bakıp, sinemasal yönü üzerinde durursak filmden beklentimizin üzerinde bir keyif alırız..

    on 26 Ağustos 2007 13:25


  6. lady shave said,

    şimdiye kadar yapılmış en iyi aşk filmlerinden biri..
    bir kez izledim.. 2.yi izlemek istemem..

    on 19 Aralık 2010 02:57