Vargtimmen


"Sinemasal dilimin gelişmesinde ve kaybolduğumda kendimi bulmamda bana yardımcı olmuş çok sevdiğim Ingmar Bergman'ın anısına yazılmıştır."


Hayatı her yönüyle paylaşmayı anlatır bu film bize. Filmin sonunda Alma-Liv Ulmann: “Acaba onu daha az sevseydim, umursamasaydım, onu daha iyi koruyabilir miydim?” der. Bütün güzelliğiyle...

Vargtimmen, Bergman’ın izlediğim en iyi filmidir. Ayrıca Bergman ile ilk kez karşılaştığım filmdir. İlk izlediğim filmi olmasından dolayı mıdır? Yoksa Liv Ulmann’ın muhteşem güzelliğinden midir? Bilinmez ki benim için hala bir sorudur; bu filmi çok severim. Film ressam olan Johann-Max Von Sydow’un, insanlardan uzaklaşıp sakince çalışması için eşi Alma ile geldikleri adadaki evlerinde geçer. Johann bir takım halüsinasyonlar görmektedir. Bu halüsinasyonlarını çizdiği resimlerde de anlatmaktadır. Johann’ı çok seven Alma da bir süre sonra Johann’ın gördüğü halüsinasyonları görmeye başlar.

Kurtların Saati; uykuların en derin olduğu, kabusların en korkunç, birçok çocuğun doğup, birçok insanın öldüğü saattir. Kısa bir zaman dilimidir bu; ancak en derin korkularımızın da yaşandığı bir andır. Filmi izledikten sonra filmden çıkarılan bir takım ana sorular şunlar: bir insanla uzun süre beraber olduğumuzda bir noktada onun gibi konuşmaya, hayata onun gibi bakmaya mı başlıyoruz? Onun korkularını mı ediniyoruz? Onu ne kadar çok seversek, o kadar değişiyor muyuz? Peki bu sevdiğimiz kişiye daha mı çok yardımcı oluyor? Yani onu daha çok sevip, onun korkularını edindiğimizde ona yardımcı olabiliyor muyuz? Yoksa bir noktada gerçek sevgi, sevdiğin kişiyi sevmemek mi? Onu görmezden gelmek mi? Yoksa değer verdiğimiz kişiyi sevdikçe ona zarar mı veriyoruz? Ondan uzaklaşıyor muyuz? Büyük sevgilerde iki ruh bir olup, bir yanımız kayıp mı oluyor?

Bunları film boyunca ve film bittikten sonra düşünüyoruz. Kendimizce cevaplar üretiyoruz. Başka açılardan da soruyoruz kendimize yoksa elimizden birşey gelmiyor mu diye kaderciliğe bağlıyoruz. Sonra Alma’nın yazının başındaki sözünü hatırlıyoruz. İşte o, bize birçok şeyin cevabını veriyor o zaman anlıyoruz.

Alma’nın olağanüstü masumane güzelliği filmin en büyük artısı. Bir başka güzel bu filmde Liv Ulmann. Sanırım bu güzelliği çekimler sırasında hamile olmasından kaynaklanıyor. Anne olmanın verdiği huzur, sakinlik yüzünden okunuyor bu fimde. Filmin konsepti ile de çok uygun bu huzuru. Bu anlattığım şeyler, kendisinin kanımca sinema tarihindeki en güzel kadın ve en güzel kadın oyuncu performansı göstermesini sağlamıştır.

"Ruhun şad olsun usta.."


1 yorum:

  1. Emre said,

    Benimde ilk izlediğim bergman filmi. Çok uzun zaman oldu bu filmi izleyeli. O nedenle filmi çok iyi hatırlamıyorum. Ama herhangi bir bergman filmini izleyip de o dehaya hayran olmamak, sıkı bir sinefil için çok zor bir durum..

    on 2 Ağustos 2007 12:58