Sen de Gitme


Tunç Başaran'ın çok ama çok ödüllü ve aslında daha da fazlasını hak eden 1995 yapımı güzel filmi. Ayla Kutlu'nun Sen de Gitme Triyandifilis romanından uyarlama bir güzellik. 1997 Antalya Altın Portakal, aynı yıl Adana Altın Koza, Ankara film festivali, Alexandria film festivali, İstanbul film Festivali... En iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi yönetmen ödülleri... Aslında şaşırmamak lazım. Bu film kitapken de ödüllüydü aslında. Sait Faik ödülünü almıştı Ayla Kutlu bu kitabıyla. Bir üzerine Tunç Başaran'ın kaliteli yönetimiyle Işık Yenersu ve Olivia Bonamy'nin eksiksiz oyunculukları eklenince ortaya bu çıkıyor.

1930'ların sonunda Antakya'nın anavatana ilhakı, hemen peşinden patlak veren İkinci Dünya Savaşı, Maruniler, Ermeniler, Müslüman Türkler ve daha bir sürü etnik grup arasında yaşayan bir Rum ailenin kızı Triandifilis. İlhak olduğunda 15 yaşında. Çok güzel dünya güzeli bir kız. Bakanın gözünü alamadığı cinsten. Ama kendi ne kadar büyüse de aklı büyümüyor, zekası hep 10 yaşında bir kız çocuğu kadar. Hayatta en sevdiği, ve belki de onu en çok seven insan dadısı Sultan. Sultan sanki Triandifilisle birlikte nefes alıyor. Bu koşullarda Triandifilis önce şehirdeki bir Fransız askeri olan Pierre'e aşık oluyor, sonra ailesi Suriye'ye kaçıyor, Triandifilis'i bir adamla evlendiriyorlar güya. Ama adam onu satıyor, oradan oraya bir sürü kötü şey yaşıyor Triandifilis. Sonra bir fırsatını bulup kaçıyor, kaçıyor, kaçıyor. Taa ki Sultan'ı tekrar bulana kadar kaçmaya devam ediyor. Zaten bozuk olan akli dengesi iyice bozulsa da hayat yine galip geliyor. Triandifilis Pierre'i unutup Rıfat'a aşık oluyor, evleniyorlar. Ama Rıfat askere gitmek zorunda kalıyor. Kore Savaşı'nda cepheye gönderilip şehit düşüyor. Sultan da hastalanıp ölünce film de bitince akılda en son yoldan geçen askerlerin omzuna dokunup yüzlerine bakan çok güzel bir genç kadın kalıyor.

İlkokul fişi gibi üçer kelimelik özne-tümleç-yüklem dizilerinden ibaret bu spoiler-sinopsis arası özet aslında filmi anlatmaya yetmiyor. Çünkü aslında film kocaman bir ağaç gibi. Üzerinden sarkan her bir meyvenin tadı birbirinden çok farklı olduğundan hepsinden bir ısırık gerekiyor. En önce film bir dönem filmi olarak çok başarılı. Belki vardır minik kusurları, ama bütün içinde o kadar erimiş ki insan fark etmiyor. Film 1939'da ya da 1944'te çekilse yine aynı görünürmüş gibi geliyor. Tunç Başaran'a gidiyor ilk alkış...

Kim daha iyi oynuyor? Aslında film biraz ünlüler geçidi tadında. O yüzden kıyas zor gibi. Yukarıdaki isimlerin yanında Meriç Başaran, Fikret Hakan, Cezmi Baskın, Ruhi Sarı (ki ilk sinema filmidir). Bir iki akıl almazlık dışında bütün oyunculuklar çok başarılı. O akıl almazlık da şu: Annesi-babası (Meriç Başaran ve Fikret Hakan) mükemmel Türkçe konuşurken Triandifilis (Olivia Bonamy) neden kırık dökük bir Türkçe'yle konuşmaktadır? Bu arada bilmediğiniz bir dilde film çekmenin hele ki bir çocuk zekasındaki yetişkini canlandırmanın zorluk derecesi benim tahayyülümü aşıyor. O yüzden Olivia Bonamy'e ekstra alkışlar gidiyor.

Filmin müziklerinde alttan alttan gizli gizli "Sen de başını alıp gitme" mi çalıyor, yoksa bana mı öyle geliyor? Yok yok hakikaten çalıyor. Aaa o zaman bir blok alkış da müziklere gidiyor.

Herkesin bazı zaafları var sinema konusunda. İzlerken ağlamadan duramadığı filmler var. Bu da onlardan bir tanesi. Zorlama değil kesinlikle, hüzün olsun diye hüzünlü değil. ama hüzünlü işte. Sepya bir fotoğrafta rahmetli anneannenizin ve dedenizin düğün fotoğrafına bakmak gibi. İçten gelen bir hüzün. Yıllar evvel, daha küçücük bir kız çocuğuyken izleyenlerin bile içine işleyen bir hüzün. Ne zaman yayınlansa insanı kendine işkence pahasına tekrar izlettiren bir hüzün. İzleyin siz de bu filmi. Acır belki içiniz ama mutlu olursunuz hiç değilse 107 dakikalığına.

5 yorum:

  1. Unknown said,

    Filmi izlemedim ama şu anda bir filmi izlemek için en önemli şey olan "heyecan" oluştu, merakla bekliyorum. Ellerinize sağlık efendim ,)

    on 29 Temmuz 2007 23:41


  2. SE7IN said,

    =) ne mutlu bana heyecan yaratabiliyorum hala.
    vallahi az evvel trt2'de izledim ben de yeniden de yazayım bari dedim. siz de izleyin pişman olmazsınız =)

    on 30 Temmuz 2007 00:19


  3. Emre said,

    Tunç Başaran'ın piano bacaksız'dan ve uçurtmayı vurmasınlar'dan daha çok sevdiğim filmi. İnsanı yoğun bir acıma duygusana sevkeden çok hüzünlü bir film. Sinemada, biraz da yeşilçamın etkisinden kurtulamadığından bir türlü istediği seviyeye ulaşamayan Tunç Başaran'ın bence dikkate değer 2-3 filminden biri.

    on 2 Ağustos 2007 13:03


  4. adam kesher said,

    biraz düşündüğüm zaman. filmin beni derinden etkilemesini sağlayan 1. unsur: Triandafilis'in güzelliği ve saflığı olmuştur. dünyanın ise 10 yaşındaki bir kız çocuğu için ne kadar acı dolu olduğunu görmek de içimi gerçekten burkmuştur.

    on 10 Ağustos 2007 00:53


  5. Papillon said,

    Bu filmin fragmani nerden izlenilebilir. Bi fikri olanlar yazarsa sevinirim.

    on 26 Aralık 2008 02:58