Death of a President
Öncelikle filmin adını duyar duymaz aklıma J.F Kennedy geldi ve “ABD başkanı-suikast” ikilisini yan yana görüp bir de Bush adının eklendiğini görünce şaşırdım. JFK^siz bir başkanın ölümü yeterince heyecan vericiydi.
Chicago Ekonomi Kulübü toplantısına katılacak olan G.W. Bush^un Chicago seyahati ve yapılan protestolarla başlıyor film, ulusal güvenlikten yerel polislere kadar herkesi tek tek dinliyoruz, aynı zamanda Bush^un özel sekreterinden o anki durumunu, yaptığı konuşmaları ve halini hatırını öğreniyoruz. Film, gerçekçiliği öylesine iyi sağlıyor ki sanki gerçekten Bush^a suikast yapılmış gibi düşünüyorsunuz.
Filmin suikast öncesi ve sonrası şeklinde iki ayrı incelemesi olabilir, suikasttan önce başkanın korunması ve protestocuların durumunu izlerken, suikast sonrası koskocaman bir ülkenin ne kadar sığ bir politikası olduğunu, isimlerin değişmesinin önemli olmadığını, Bush ya da bir başkası fark etmeksizin, şeytan denenin bu çok uluslu ülkenin tepesinde durduğunu anlıyoruz.
Halkın ve yönetimin Müslümanlara bakışını da gayet objektif biçimde sunan film, ABD^de 11 Eylül sonrası yaşamaya çalışan her Müslüman^ın hükümetin düşüncesine göre aslında terörist olduğunu söylüyor. Geçmişinde bir leke ya da hatalı bir davranışın varsa, yanlış bir tatil yaptıysan mesela, başkanı öldürmekle bile suçlanabilirsin. Çarpık politika ve kızgın insanlar sayesinde bir tüfekle dünyayı değiştirebilirsin. Bu yüzden filmin özellikle iki kez vurguladığı “elin tetikteyken neleri değiştireceğini bir kez daha düşünmelisin” düşüncesine şapka çıkarıyorum. Bu film, G.W Bush^u en azından ABD halkından gelecek bir suikasta karşı korumaya almıştır, bunu başarmak da başarıdır.
Filmin çözümlendiği noktada anladığımız, savaşın aslında dev ordularla, milyar dolarlık silahlarla yapılmadığı. Savaş, kişisel bir olaydır, bir baba-oğul meselesidir ve topraklarından ölüme yollanan herkese karşı ayrı ayrı sorumludur savaş suçluları. Protesto grubundan yakalanan insanın söylediği “eğer Bush bir savaş suçlusu olarak yargılansaydı, yüz bin insanın ölümünden sorumlu olacaktı ve eğer ölüm cezasına inanıyorsanız, o en önemli adaylardan biri olacaktır.” Sözleri aslında terörist diye ölüm sırasını bekleyen insanların yanındaki bir eksikliğe parmak basıyor.
Irak^ta ABD için savaşan askerlerden birisini dinlediğimizde, “Irak^tan döndüğümüzde halkın bizi kahraman mı yoksa Bush^a hizmet eden salaklar olarak mı karşılayacağını bilmiyorduk, ama kahraman olarak karşılanmadık. Onlara göre Bush^un salaklarıydık biz” sözlerini yutuyoruz, kendinden büyük güçler tarafından ezilmiş her hayata saygı duymak zorunda olduğumuzu da hatırlıyoruz belki, sadece hatalarının farkında olmaları gerekir.
Bush bir isimdir, değişecektir ancak Başkan sıfatı bakidir, önemli olan o sıfata layık görülen kimselerin bir şeyleri değiştirebilecek kadar büyük olup olmadığıdır. ABD kurulduğu yıllardan bu yana ölüm politikasını benimsemiş, çıkarlarına uygun hareket ettiği sürece insan hayatını hiçe saymakta sorun görmemiş bir politikayı sürdürmektedir. Bush, pisliğin güncel adıdır ve bu filmde o ismin silinmesinin bile ne kadar tehlikeli olduğunu görüyoruz.
3 yorum:
-
documentary olabilecek kadar gerçek bir mocumentary.
!f istanbul'da izlemiş çok da beğenmiştim. kahrolsun amerika demek çok kolay aslında, hatta amerika'yı sevmek için sebebimiz de yok. ama bu filmi izleyince nefret etmek için sebeplerimiz de artıyor bi anda. her müslüman'ın potansiyel terörist olduğunu düşünürsek nüfus cüzdanımızda, sadece kağıt üzerinde, yazan müslüman sıfatı bile insanı paranoyalara gark ederken olumlu düşünemiyor insan.
elinize sağlık efendim =)
-
Siyasi bilimci kimliğinizden "ellerinize sağlık" almak önemliydi bu film için, teşekkür ederim efendim ,)
-
bir polisiye filmi olarak bile nefes kesici.. boyle bir yaziya da ihtiyaci vardi bu guzel blog'un. ellerine saglik..