She-J


Evet efendim, yine meraklısına bir filmle huzurlarınızdayız. She-J profesyonel kameraman bir arkadaşımız olan Elvan Kıvılcım'ın neredeyse her şeyini tek başına hallettiği 2007 yapımı filmi. Elvan yönetmen, yapımcı, kameraman (bu da aslında kadınlar için kullanılmaması gereken bir kelime ama kameravoman diye bir şey girmedi henüz güzel Türkçe'mize), kurgucu, müzikçi, her şeyci bu 63 dakikalık mini mini belgesel filmde. Geçtiğimiz günlerde Pera Müzesi'ndeki film etkinliklerinin açılış filmi olarak yayınlanmıştı She-J, orada yakalayamamıştım, evde DVD'ye kısmetmiş.
She-J ismi aslında filmin konusuna dalalet diyebiliriz. Konumuz şu: iki tane kadın (she) DJ (j) var elimizde. Türkiye'den DJ Beyza ve Hollanda'dan DJ Dame (Natasja). Aşağı yukarı aynı yaşlarda, kariyer basamakları olarak aynı yerlerde iki kadın. İkisi de evli değil, ve ikisinin de 11 yaşında oğulları ve uzun süreli sevgilileri var, ikisinin de sevgililerinin ailesi DJ oldukları ve anne oldukları için bu kadınları oğullarına layık görmüyor. Natasja Lahey'in durgunluğundan düzeninden bıkkın, hareket ister; Beyza İstanbul'un kaosundan, pisliğinden bıkkın tertip, düzen, medeniyet ister. Ama en sonunda birbirlerinin yaşadıkları hayatı gidip yerinde görünce aslında çok da farklı olmadıklarını anlayıverirler.
Film fena değil, anlatmak istediğini anlatmış. Ama bazı kartların üzerine fazla oynanmış bence. Başta annelik... Ben çocuğum olmadığı için mi böyle düşünüyorum bilemiyorum ama kadınların ikisinde de bir "İşime aşığım, sevgilime aşığım, ama en çok oğluma aşığım" modu var ki evlerden ırak. Özellikle Beyza bölümlerde iyice rahatsız edici olabiliyor bu mod. Çünkü kendisi Türk erkeğinin 35 yaşına da gelse çorabını annesine yıkattığından, sonra da anası gibi bir gelin bulup evlenip ömrü hayatını ense yaparak geçirdiğinden şikayet ederken eşek kadar olmuş oğlunun kahvaltısını çocuğun ağzına yedirmekte bir beis görmüyor. Bir yandan ataerkil toplumdan şikayet edip, "Ah hepsi annelerin suçu nasıl yetiştirirsen öyle olur" deyip, diğer yandan "Aslan oğlum evimizin erkeği" söylemlerine girilebiliyor.
İkincisi, yine Beyza'yla ilgili olacak zira Natasja'nın hem filmdeki süresi daha kısa gibi geldi bana hem de "yabancı" olanın dediklerini yabancılığına vermek kolay da "bizden" olan daha bir göze batıyor, Beyza yaptığı işin tamamiyle erkek egemen bir piyasa olduğunu anlatırken işiyle ilgili en fazla "elinin hamuru" şeklinde bir eleştiri aldığını, bir de yolda giderken insanların kendisine tuha tuhaf baktığını söylüyor. Eğlence sektöründe, ve geceleri çalışan, şehir şehir dolaşan, bakımlı, hoş, elinden içki sigara düşmeyen bir kadının karşılaştığı tek tacizin bu kadarla kaldığına inanasım gelmiyor. Eğer öyleyse "canım Türkiye'm" derim ben.
Bir de bu kadınlar, özellikle Beyza kendilerini kimseye beğendiremiyorlar. Oğlunun okulundaki "kokoş"lar eşofmanla geldi diye beğenmiyor, bunlar çalarken dans edecek Rus olduğunu varsaydığımız dansçı kadınlar tişörtle sahne çıkıyorlar diye beğenmiyor, sevgililerin anneleri DJ diye beğenmiyor falan filan. Gerçi Beyza da kimseleri beğenmiyor. Özellikle Türkiye'de insanların hem birer pislik olduklarını hem de pislik olmaktan başka çareleri olmadığını düşünen, ülkesini ve İstanbul'u çok seven ama bir yandan da Avrupa'ya kapağı atmak isteyen, gitse burayı özleyen, gelse gitmek isteyen insanlardan kendisi. Asya Birliği'ne girelim bence diyor, ama "Ah Türkiye de Avrupa gibi olsun" istiyor, ama Türkiye'deki diğer Türklerin kafası onun gibi olmadığından bunun ülkeye zarar vereceğini düşünüyor.
Ha bir de son olarak bu iki kadın birbirini bu filmden önce hiç tanımıyor, ilk defa Natasja İstanbul'a geldiğinde Atatürk Havalimanı'nda karşılaşıyorlar. Ama iki saat sonra bakıyoruz ki Beyza'nın evinde bilgisayardan fotoğraflara bakıyorlar. "Nasıl buldun sevgilimi?" "Beğendim, bence tam bir erkek!" "Ekikikikikiki!!!" E bu nedir şimdi?
Neyse uzatmayayım daha fazla. Filmin sonu mutlu son; gösterilen çabaya, tek kişilik çalışmaya, ucundan kıyısından feminist sinemaya göz kırpan, kadına kadın gözüyle bakan Elvan'a alkışlar bizden. Dediğim gibi meraklısına...

1 yorum:

  1. Adsız said,

    kıskançlık karalama dolu bir yazı tebrikler

    on 1 Kasım 2011 20:50