Serendipity


Başrollerini John Cusack ve Kate Beckinsale^in paylaştığı 2001 yapımı Peter Chelsom filmi..

Jonathan Trager ve Sara Thomas noel alışverişi sırasında bir mağazada eldiven alırken karşılaşırlar, aynı eldivene elleri gitmiştir ve doğal olarak bir adet kalmıştır, eldivenin diğer taliplisine beraber bir hikâye yazdıktan sonra Serendipity pastanesine giderler.. Tam ayrıldıkları anda ikisi de bir şeyler unuttuklarından geri dönerler ve birlikte zaman geçirmeye karar verirler.. Bu durumda romantik filmlerin en önemli öğesi buz ve kar olayın içine dahil olur, keyifle izleriz.. Herkesin hayatında bir kez olabilecek bir şeydir bu ancak ikisinin de hayatlarında başka insanlar vardır, gerçi Jonathan doğal olarak Sara^dan telefon ve iletişim bilgileri ister ama kaderci bir anlayışla "eğer birbirimizi bulacaksak bir şekilde buluruz" diye düşünen Sara sadece adını söyler ve bir kitaba adını yazarak onu yarın satacağını söyler, jon^da 5 doların üzerinde adını ve telefonunu yazar ve ilginç bir asansör deneyi sonucunda birbirlerini kaybederler.. Yıllar sonra diye devam eden masalımız, birbirlerini arama süreci ve son olarak yüzümüze gülümsemeyi verecek mutlu sona doğru ilerler..

Filmin masalsı öyküsü çok etkileyici olmasa da türün diğer filmlerine oranla anlatımı pek keyifli olmuş.. Romantik komedi diyebileceğimiz ya da halk arasında "Hugh Grant Filmleri" olarak genelleyebileceğimiz bu filmlerde senaryolar genellikle çok zayıf olur ve oyuncular da türün hakimi olduklarından fazla bir şey vermezler.. Herkes artık alıştığı gibi devam eder ve ortaya tüketicinin bildiği, mutlu anların filmi çıkar.. Belki aşık olduğum Kate Beckinsale! ve High Fidelity^den sonra yaşamda benzediğim her adamı canlandırabileceğini düşündüğüm John Cusack başrollerde diye bu filmi bu kadar sevdim, ya da tesadüflerin hiçbir zaman tesadüf olmadığı düşüncesini gerçekliğe çok yakıştırdığım için..Genel olarak zamanı alıp giden, hızlı bir şekilde yüzünüze gülümsemeler konduran belki basit ama temiz bir film..

Jonathan^ın en yakın arkadaşı Dean Kansky karakterini canlandıran Jeremy Piven da çok iyi bir performans göstermiş.. Hayatını hayallere teslim eden adamların yakınlarında her zaman gerçeklerle mutlu olan örnek arkadaşları vardır, ancak bu arkadaşlar kendilerinin gerçekleştiremeye asla cesaret edemeyecekleri romantik maceralarda her zaman hayalperestlerden daha atik olurlar.. Dean^in gelinlik dükkanı önünde "hayır bitmiş olamaz, devam etmeliyiz yoksa onu asla öğrenemezsin" itirazları da aslında salt gerçeklerden oluşan hayatının önemli bir ihtiyacını giderme isteğindendir.. Bu bakımdan Sara^nın arkadaşı Eve ile aynı durumdadırlar..

John Cusack dolayısıyla High Fidelity akıllara geliyor, bir gülümseme bunun için.. Hayatta sadece birkaç saat geçirdiğin insanı arama fikri ile de devam etmeyen bir Before Sunrise düşüyor zihnime, ikisi de kıyas kabul etmez kesinlikle ancak aldığım keyif açısından ikisiyle birlikte anacağım bu filmi.. Haftasonumu keyifli başlattı, teşekkürler..

Ayrıca Hugh Grant filmlerini çok seviyorum, genel bir "Hugh Grant Filmleri"yazısı yazmak istiyorum, zamanım olursa..

2 yorum:

  1. hüngür hüngür ağlamalık bir kız filmi bu. bunu izleyen kızlar bir umut "John Cusack" ararlar gerçek dünyada. yok öyle bişi yok işte!

    on 14 Ocak 2008 21:08


  2. şahsım adına etkileyici bir film olduğunu reddedemeyeceğim ama zaman zaman "ee yeter ama" dedirtecek güzel bir filmdir.. bir kez izlemeyi denemek gerekir..

    on 4 Şubat 2008 13:02