Mutluluk


Bu filme karşı önyargılı olduğumu öncelikle belirtmek istiyorum. Hatta uzun süre izlemek bile istemedim, ama merakım baskın çıktı ve sonunda izledim. Açıkçası kamera arkasındaki isim Abdullah Oğuz olunca filmin iyi niyetine dair şüphelerim vardı. Handan İpekçi’ye inandığımdan Saklı Yüzler’in pek çok hatasını görmezden gelebilmiştim, ama bu filmdeki her hatanın gözüme fazlasıyla batacağını biliyordum. Mutluluk’un kaynağı olan Zülfü Livaneli’nin kitabını okumadım, belki filme göre daha iyidir, ama film hakkındaki önyargılarımda ne kadar haklı olduğumu gördüm, keşke film beni utandırsaydı.

Meryem (Özgü Namal) tecavüze uğrayan masum bir genç kızdır. “Kirlendiği” için töre gereği babasının amcasının oğlu olan ağa tarafından ölüm emri verilir. Ancak bunu ağanın oğlu olan ve askerden gelecek Cemal (Murat Han) gerçekleştirmelidir, bu “görev” ailenin erkeği ve namusundan sorumlu kişisi olarak ona düşer. İnfaz için Cemal’in askerden dönüşü beklenir. Bu sırada Meryem ahırda kapalı tutulur, intihara zorlanır, ama denese de kendisini izleyen üvey annesinin bakışları altında intihar edemez. Meryem’e sürekli bunu kimin yaptığını sorarlar, ama Meryem söylemez. Cemal askerden döner. Jandarma etrafta gezdiği için bu iş köyde gerçekleştirilemez, Cemal’den Meryem’i İstanbul’a götürmesi ve bu işi yolda bitirmesi istenir. Cemal Meryem’i trenden atmak ister, ama yapamaz. İstanbul’a geldikten sonra ise ellerine kanı bulaşmasın diye Meryem’den köprüden atlamasını ister. Meryem atlamak üzereyken de onu kurtarır. Artık birlikte kaçmak zorundadırlar.

İrfan (Talat Bulut) yaşadığı hayattan sıkılmış bir profesördür. Yaşadığını hissetmek için teknesiyle denize açılır. Cemal ve Meryem’in yolu İrfan ile kesişir. Artık onun teknesinde çalışmaya başlarlar. Önceleri her şey iyiyken Cemal’in, Meryem’i İrfan’dan kıskanmaya başlamasıyla durum kötüleşir. Rüyalarında Meryem’i görür Cemal, bu rüyalardan bile Meryem’i sorumlu tutar. Bu arada teknede sürekli İrfan ile Cemal arasında bir karşılaştırmaya gidilir. İrfan “ben senin gibi net bir adam olamadım” der Cemal’e, “sen bıçak gibisin”, İrfansa duygusal bir adamdır, yumuşaktır, şiir okur, Meryem’e hediyeler alır. Meryem’in zekasının, dünyasının bir tek o farkındadır. Ama sanki yönetmen bıçak gibi asker genç Cemal’i İrfan’ın ağzından fazla över. Ve filmi biz töre ile ilgili bir film sanırken duygularını ifade edemeyen kıskanç aşık ve sert erkek hikayesine döner film. Meryem hiç yoktur teknede, kıskanılan, hırpalanan bir kadındır, ama İrfan’ın dediği zeki kadını göremeyiz biz hiç, onunla ilgili tek bildiğimiz şey o kadar zaman geçmesine rağmen hala tecavüze uğrayan masum bir kadın olduğudur, ne düşündüğünü, hissettiğini bilmeyiz. Cemal’in kıskandığı, sevdiği, koruduğu, hırpaladığı kişidir hala.

Filmin dayanamadığım noktalarına gelince, görüntü olarak çok temiz ve güzel görüntüler var, ama bir kızın intihara zorlanmasını havada dolaşan kameralarla çekmek gerçekliği zedeleyen bir durum tamamen. Bence böyle bir filmde ele aldığı konu açısından gerçeklik hissini korumak çok önemli olmalı, ama yönetmenin öyle bir derdi yok. Meryem’in ruh haline bakmıyoruz bile, Cemal’in düşünceleriyle ilgiliyiz hep, ve bunu da bir zihniyeti anlamak için yapmıyoruz, çünkü onun düşüncelerini yönetmen kıskanç ve sert erkeğe indirgiyor ve aşkla ilişkilendiriyor, bu da filmin söylemini tamamen zayıflatıyor, değiştiriyor. Namus adına işlenen cinayetlere odaklanmak yerine başka her şeyle ilgilenir hale geliyoruz. Ayrıca yönetmen Abdullah Oğuz olunca bu tecavüzü kimin gerçekleştirdiğini de filmin en başından beri tahmin edebiliyoruz, tecavüz eden tabi ki ölüm emrini veren Cemal’in babasıdır. Üstelik Meryem’in masumluğu iyice belirgin hale gelsin diye film boyunca gördüğümüz kadınların hepsi neredeyse kötü. Meryem’in üvey annesi onu soğukkanlılıkla intihara zorlayan kötü kalpli bir üvey anne, İrfan’ın karısı kıskanç ve kötü niyetli bir kadın, İrfan’ın tekneye gelen bikinili öğrencisi ise bağımsız ve flörtçü bir genç kız. Masumluğun film boyunca altı çiziliyor, Meryem masum anlıyoruz, ama keşke denildiği gibi zeki ve parlak bir kadın olduğunu da görebilseydik masum olduğu kadar. En büyük erdem oluyor masumiyet ki isteyerek biriyle birlikte olsa -Saklı Yüzler’deki gibi- masum biri olmayacak, ki bu da filmin dayanamadığım başka bir noktası. Ayrıca Meryem hakkında hiçbir şey bilmediğimiz için araya serpiştirilen geri dönüşlerle gösterilen üvey anne baskısı ya da tecavüz travması da inandırıcılığı yitirip bir süs haline geliyor.

Filmin kafası karışık olması bir yana töre ile kurduğu ilişki de çok yüzeysel. Fatih Özgüven’in dediği gibi; “Keşke Saklı Yüzler daha iyi bir film olsaydı da Mutluluk adlı töre fantezisine mecbur kalmasaydık”.

1 yorum:

  1. _kentaur_ said,

    romana gore biraz daha sonuk kaldığını düşünüyorum ancak yine de belli bir havayı iyi vermiş sanırsam. romanı okuduğum andaki hislerimi film bittiğinde hissedemedim ( belki ikinci kez aynı konuyu gorduğum içindir) ama film olarak başarılıydı. hala ozgu namal hakkında çekincelerim olmasına rağmen bu filmdeki rolu sırtlaması çok da sinirlerimi zıplatmadı açıkçası.

    on 26 Ocak 2008 22:47