Persepolis

“İran bu eski ve büyük uygarlık çoğunlukla fundamentalizm, fanatizm ve terörizm ile birlikte tartışıldı. Hayatının yarısını İran’da geçirmiş bir İranlı olarak biliyorum ki bu imaj gerçeklikten çok uzaktır. İşte bu nedenle Persepolis’i yazmak benim için çok önemliydi. Bütün bir ulusun birkaç köktencinin günahlarıyla yargılanmaması gerektiğine inanıyorum. Aynı zamanda özgürlüğü savunurken hayatlarını cezaevinde yitiren, Irak’a karşı savaşta ölen, farklı baskıcı rejimler altında acı çeken ya da ailelerini terk etmek ve memleketlerinden kaçmak zorunda kalmış İranlıların da unutulmasını istemiyorum”*

Görünürde İran devrimi ve onun etkileri olmasına rağmen aslında yönetmeninin de sıkça vurguladığı gibi çok kişisel bir hikaye bu. İran gibi katı kurallarla yönetilen bir ülkede farkında olarak yaşamanın zorluğunu, bir kadın olarak birey olmanın güçlüğünü anlatan bir film.

Marjane Satrapi’nin dört kitaplık çizgi romanından film uyarlaması bu. Çizgi romana göre belki biraz hızlı bir film olmuş olabilir, ama ben anlatım şeklinden o kadar hoşlandım ki filmi tercih ediyorum bu yüzden. Ayrıca çizgi romanın ruhuna çok uygun bir üslupla film haline getirilmiş. Kitaplarda daha geri planda olan büyükannenin filmde daha fazla öne çıkmasına da sevindim.

Marjane küçük bir kız çocuğu, ailesi sayesinde ülkesinde ne olup bittiğinin farkında, onun bilinçli olması için ondan hiçbir şey gizlemiyor ve onu ülkede yaşananlardan korumak için Viyana’ya gönderiyorlar. Burada bir İranlı olmanın, farklı olmanın tüm zorluklarını yaşıyor Marjane, üstüne bir de aşk acısı eklenince evine dönüyor, kendisine hiçbir şey sorulmaması şartıyla.. Evinde de farklı biri artık, burda da bir yabancı, arkadaşları değişmiş, savaşın izleri var her yerde.. Bu yabancılaşma ve anlamsızlık, depresyona, sakinleştiricilere ve intihar denemelerine götürüyor onu.. Bir gün birden “eye of the tiger”la ayağa kalkana kadar.. Bundan sonra evleniyor, yeniden sınavlara girip grafik sanatlarını kazanıp öğrenci oluyor, ancak boşanmaya karar verince burada hayatın boşanmış bir kadın için ne kadar zor olacağını da biliyor. Annesinin dönmesini yasakladığı bir yolculuğa çıkıyor yeniden. Artık kim olduğunu ve ne istediğini bilen bir yetişkin olarak Fransa’nın yolunu tutuyor. Özgürlüğün bedelleri olduğunu bilerek..

Yasaklı bir ülkede birey olmaya çalışmanın, karşı çıkmanın, kendini savunmanın, aşık olmanın, özgür bir kadın olmanın, düşünmenin, okumanın ne kadar zor olduğunu anlatıyor Satrapi bütün gerçekliğiyle. Büyükannesine verdiği "kendine karşı dürüst ol" sözünü yerine getiriyor belki bu kitaplarla ve filmle. Ayrıca bir borcu da ödüyor Irak’a karşı savaşta ölen çocuklara ve devrim yüzünden acı çeken herkese karşı. Ama kendi ülkesini ne kadar çok sevdiğini anlamaya bile çalışmayan insanlar onun filmini de yasaklamaya çalışıyorlar, neyse ki yasak olan şeyleri merak eden ve bir yolunu bulup kendini geliştiren Marjane gibi çocuklar her zaman ve her yerde var oldular.. Marjane’in paltolu adamların ceplerinde saklayarak sattıkları kasetleri satın alması gibi birileri de onun filmini alıyordur mutlaka.

Sanırım uzun zamandan beri hiçbir filmden bütün acılarına rağmen yine de umutla gülümseyerek çıkmamıştım.


* Persepolis, çizgi roman, arka sayfa. Minima Yayınevi


2 yorum:

  1. Unknown said,

    2007 yılında izlediğim en güzel film diyebilirim Persepolis için, çizgi romanlar da muhteşem.. Bu kadar kişisel olup böylesine fazla şey anlatmak ve bunları sömürüden çok uzak bir dille başarmak gerçekten inanılmaz.. Sadece olanı en temiz gözlerden, çocuk saflığıyla görüyoruz.. Yasaklanma çabalarını anlayamıyorum, her ülkenin böyle filmlere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum..

    on 15 Aralık 2007 10:32


  2. lady shave said,

    izlediğim en iyi animasyonlardan..

    on 19 Aralık 2010 17:39