2007'nin En'leri


Yıl biterken her zaman geride bıraktığımız senenin en iyi yapımları aklımıza gelir, listeler için kalem kağıdı alır arkadaş ortamında epey hararetli tartışmalar yaşarız.. Bu sene kalem kağıt yerine Plansekans kullanabiliriz sanırım, herkes bu başlığa yorum ekleyerek kendi listesini açıklar ve büyük kavgalar çıkar! Ben şimdilik genel bir Ntv tadı yakalayayım, yorumlara göre listemi şekillendirip teslim edeceğim;

Geçtiğimiz sene her zamanki gibi gişeye oynayan abuk sabuk filmlerin yanında, beklediğimizden çok daha iyi çıkan Hollywood filmleri ile yüzümüzü güldüren bağımsız yapımların yılıydı..
Filmlere genel geçer dokunuş yaparsam;

Aynı kulvarda sayılabilecek The Golden Compass son derece büyük bir hayal kırıklığıyken El Laberinto Del Fauno (Türkiye 2007) ise beklediğimin çok çok üzerinde harika bir yapımdı, Harry Potter^ın bir filmi daha geldi geçti, bir de Stardust reklamı oldu dünya.. Bunun dışında her zamanki gibi gişenin en önemli kısmını animasyonlar oluşturdu.. Shrek üçüncü filmi ile canavar gişeye imza atarken, Ratatouille da çok iyi eleştiriler aldı, Simpsons The Movie beklenin üzerine çıkıp önemli bir iş yaptı, Happy Feet anlık eğlenceden fazlası olamadı ancak benim gönlümdeki animasyon başka oldu: Persepolis, sadeliği ve başarılı hikayesini anlatırken kullandığı sinema dili ile benim için 2007 yılının en iyi filmi olmayı başardı, bu konuda eminim..

Tarantino uzun bir süre gündemi meşgul eden Grindhouse projesiyle sinema eleştirmenlerini birbirine soktu, 300 siyasi tartışmalar yaratırken, Karayip Korsanları, Resident Evil ve Bourne üçlemeleri (şimdilik) sonlandı, Spiderman de kendisini üçleyen filmler kervanına katıldı.. Scorsese, The Departed ile Oscar^ını alıp çocuklar gibi şen oldu, Babel artık zorlamaya yaklaşan tarzıyla Inarritu^nun yeni şeyler denemesi gerektiğini anlattı.. Blood Diamond, Zodiac, Perfume: The Story of a Murderer gibi yapımlar uzun süreleriyle izleyiciyi epey yordular, daha iyi işlenebilcek hikayeleri ağırdan aldılar..

Das Leben Der Anderen(Türkiye 2007) uzun süredir izlediğim en iyi Alman yapımlarındandı.. İzlemediğim ama merak ettiğim 4 Luni, 3 Saptamani, 2 Zile ile Control de 2007^nin önemli filmlerinden oldular.. Hairspray ve Across The Universe müzikalleri yılın farklı yapımları arasına girdiler, Across The Universe beklentilerimi tam olarak karşılayamasa da listemde yer bulacak gibi.. Ayrıca Hot Fuzz bu senenin en eğlenceli yapımıydı sanırım, çok güldüm izlerken..
Le Scaphandre et Le Papillon, Cassandra's Dream, Eastern Promises, Irina Palm henüz izleyemediğim filmlerden, ama listelerinizde yer alabilir gibi..

There Will Be Blood ve Sweeney Todd ülkemizde henüz izleme şansı bulamadığımız geçtiğimiz yıl filmlerinden, ikisini de merakla bekliyorum, 2008^de vizyonda olacaklar.. Bu filmlerden ümitliyim..

Unuttuklarım, atladıklarım olabilir, hepsini ekleyebilirsiniz, biraz da Türk sinemasına el atalım..

Geçtiğimiz sene Türk sineması için pek önemli bir yıl olmadı benim gözümde, çok başarılı denebilecek film bulmakta bile zorlandım, ayrıca gişe yapımları da istediklerini elde edemediler.. Başta ödülden ödüle koşan Takva ve Yumurta ile Yaşamın Kıyısında yılın önemli yapımlarıydılar.. Saklı Yüzler, Beynelmilel, Mutluluk ve çok ses getiren Barda gibi filmler gelip geçtiler.. Son izlediğim Kabadayı ile Son Osmanlı Yandım Ali gişeden başarıyla çıkan 2007'nin zayıf yapımları oldular.. Bir de yılın en kötü özelliği her yerden Özgü Namal çıkmasıydı sanırım, üç dört filmde başrolde gördük kendisini..

Ben listemi oluşturmaya başlayacağım, ama herkesten de yorum bekliyorum, böylece en güzellere ulaşmayı başarıp bir yılı daha kapatırız.. 2007 filmleri ile ilgili Plansekans^ta yazılan yazıları buradan okuyabilirsiniz, bu etiket artmaya devam edecektir..
Not: Bir numaram Persepolis olduğu için resim olarak onu kullandım..
Not 2: HayalMeyal ile bunu bir anket olarak yapmayı düşündük ancak yorumlar önemli olduğundan yazıya karar verdik..

5 yorum:

  1. hayalmeyal said,

    2007 yılı içinde izlediğim ve sevdiğim aklıma gelen ilk iki film Control ve Persepolis. İkisiyle ilgili fikirlerimi de daha önce buraya yazdım. Ama kısaca tekrar bahsetmek istiyorum.
    Çizgi romanın ruhundan hiçbir şey eksiltmeden perdeye aktarmayı ve kişisel bir hikayeyi tüm toplumsal geri planını da ele alarak ustalıkla anlatmayı başardığı için “Persepolis” sadece 2007 yılı içinde değil, tüm zamanlar içinde izlediğim en iyi filmler arasına girmeyi başardı. Miyazaki filmleri hariç ilk kez bir animasyon film gönlümü böyle fethediyor.
    “Control” ise özel olarak Joy Division hayranlığı nedeniyle merakla beklediğim bir filmdi. Ne yazık ki gösterim şansı henüz bulamadı, Filmekimi sayesinde 2007’de izleyebildik. Ian Curtis’i tüm çelişkileriyle çok inandırıcı bir biçimde anlatmayı başarıyordu film, görselliği de bir yana bırakmayarak.. Joy Division şarkılarının yazılış süreçlerine, nedenlerine da bakıyorduk filmde ve neredeyse tüm şarkılar Sam Riley’in başarılı performansıyla beynimize kazınıyordu.
    İstanbul Film Festivali’nde izlediğim 2006 yapımı “This is England” ve “Reprise” da bu yıl izleyip sevdiğim filmlerden oldular. Şimdilik bu kadar, ancak ocak ayı içinde gösterime girecek “4 Luni, 3 Saptamani, si 2 Zile” ve “Le Scaphandre et le Papillon” filmlerini henüz izlemedim. Heyecanla bekliyorum ikisini de ve fikirlerimi daha sonra belirtmek istiyorum.

    on 30 Aralık 2007 12:28


  2. Melusiné said,

    "sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona birşeyler yapmış. salt çıkarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.."
    yusuf atılgan-aylak adam

    aman senin içindeki sinemadan çıkmış insanı öldüremesinler...

    on 1 Ocak 2008 00:27


  3. SE7IN said,

    film beğenisi dediğimiz şey subjektif olsa da özgü namal bıkkıntısı (ya da öyle bişeysi) kesinlikle paylaşılan bir durum. ey yapımcı/yönetmen/cast insanları duyun artık sesimizi

    on 19 Ocak 2008 01:45


  4. hayalmeyal said,

    Sinema yazarlarına göre 2007 vizyonunun en iyi 10 filmi: *
    1. The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford
    2. El Laberinto del Fauno (Pan'ın Labirenti)
    3. Zodiac
    4. Das Leben der Anderen (Başkalarının Hayatı)
    5. Eastern Promises
    6. Death Proof
    7. Atonement
    8. Persepolis
    9. Yumurta
    10.Gwoemul (Yaratık)

    *Altyazı Dergisi Şubat-2008

    on 6 Şubat 2008 12:27


  5. Deniz said,

    Bende şöyle bir geçeyim üstünden, üçlemelerden en beğendiğim Bourne Ultimatum oldu. Bir Spider-man fan’ı olarak Spider-man 3 tam bir hayal kırıklığı yarattı bende. Animasyonlarda içerikte Persepolis, eğlencede Ratatouille, görsellikte 5 Centimeters per Second bu senenin galipleriydi bana göre. The Simpsons’ı yıllardır zevkle ve hayranlıkla takip eden birisi olmama rağmen film sadece uzun bir The Simpsons bölümü gibiydi. Ne eksik, ne fazla.

    Sene içerisinde izlediğim filmler arasında The Assassination of Jesse James ve Pan's Labyrinth en iyi sinematografiye sahip olanlardı. Le Scaphandre et Le Papillon ’u izleyemedim fakat kardeşimin dediğine göre iddialıymış :) Casey Affleck, Jesse James’deki oyunculuğuyla gönlümü fethedenlerden oldu. Hatta sadece benim gönlümü fethetmediğini kanıtlayan Oscar adaylığını kazandı. Rakiplerinden Javier Bardem’in filmi No Country for Old Man bütün sene sabırsızlıkla beklediğim bir film oldu. Hala bekliyorum tabi :) Bunun dışında beklentimin yakında son bulacağı There Will Be Blood söylenenlere bakılırsa 2007’nin en iyi yapımlarından ve izler izlemez listemde üst sıralara oturacak gibi. Beklenti demişken, Gwoemul, beklentilerimin çok yüksek olduğu bir filmdi. Bu yüzden ilk izleyişimde hafif dudak büktüm. 2. izleyişimde daha çok beğendim ama yinede beklentilerimi tam olarak karşıladığını söyleyemem. Bunun yanı sıra Cashback ve He Was a Quiet Man hiçbir beklentim olmadan oturup izlediğim ve çok hoşuma giden filmlerden oldular. He Was a Quiet Man’deki oyunculuğuyla Christian Slater heyt be dedirtti bana.

    Das Leben der Anderen hastayken izlemeye çalışıp yarısına gelmeden uyuyup kaldığım, Zodiac ise gece yarısı izlerken ortasında uyuduğum filmlerdi. Hala ikisini de doğru dürüst izlemiş değilim :) Eastern Promises, LOTR sonrası Viggo Mortensen’i tekrar gördüğüm ilk filmdi ve Viggo’nun ne kadar değerli bir oyuncu olduğunu gösterdi bana. Bakışıyla duruşuyla filmden filmde değişen, saçıyla sakalıyla oynayarak şekilden şekile girebilen bir insanmış meğersem kendisi, takdir ettim. Benden bu kadar..

    on 6 Şubat 2008 18:41