The Hottest State



Ethan Hawke’ın kendi romanından uyarladığı The Hottest State, "Before Sunrise", "Before Sunset", "Eternal Sunshine of the Spotless Mind", "The Science of Sleep" filmlerinin yolundan giden bir film. Bunlar bildiğimiz aşk filmlerinden değil, Hollywood bize yalan söylemiş, çünkü aşkın rengi pembe değil. Aşka gerçekler karışıyor bu filmlerde, aşk kazanıyor belki sonunda, ama her zaman değil. Aşkı tüm karmaşıklığıyla ele alıp onu bu haliyle sevmeye başladı artık yönetmenler.

The Hottest State de bu filmlerden biri. William, karşılıksız aşk acısıyla ölüp biten 20 yaşında bir gençtir. Hiçbir şeyi değiştirememenin ve anlayamamanın acısıyla mahvolur. Biz de ona güleriz. William için üzülürüz de, ama ona gülmeden de duramayız. Beckett doğru mu söylüyordu, yoksa “hiçbir şey mutsuzluk kadar gülünç değil” mi? Science of sleep’ten Stephane’ın çırpınışları ile William’ın davranışları arasında benzerlikler var. Yoksa bu sözü daha ileri götürerek şöyle de söyleyebilir miyiz; “aşk biraz da komik bir şey” mi? İnsanı gülünç durumlara düşüren akıl almaz bir şey, hiç yapmayacağı şeyleri yaptırıp belki herkesi biraz da birbirine benzeten bir şey.

Bu filmlerle birlikte, aşkın gerçek yüzü çıktı ortaya, aşk karmaşık, ama biraz da gülünç. İllüzyon değil, şapkadan tavşan çıkardığı falan yok, öyle pespembe olmuyor dünya, ama değiştiriyor, kendisine benzetiyor her şeyi. Yine de bütün bunlara rağmen güzel, belki de bunlarla güzel.

Biz bu filmleri çok sevdik, ağlanacak halimize gülmeyi de. Biraz buruk olsa da gülümsemelerimiz bazen, eyvah ben de böyle yapıyor muyum diye endişelensek de… Yönetmenler de sevdiği sürece izlemeye devam edeceğiz anlaşılan "bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap..." filmlerini. Şikayetçi değiliz.

0 yorum: