Bobby


5 Haziran 1968 tarihinde Ambassador Hotel^de meydana gelen Robert F. Kennedy suikastını anlatan 2006 yapımı Emilio Estevez filmi..

Robert Kennedy^nin seçim sonuçlarının açıklandığı akşam Ambassador Hotel^de verdiği parti sırasında vurulmasını konu alan filmde Kennedy^nin politikası üzerinden döneme bir bakış atıp, o gün o otelde olan insanların özel hayatlarına geçiş yapıyoruz. LSD ile tanışan arada kalmış kampana görevlileri, yeni zenciler olduğunu düşünen ucuz işçi Meksikalılar, yavaşça yaşlanan çiftler, hayatını otele adamış iki kişi, aldatan ve aldatılan taraflar, kazananın kaybedenin belli olduğu satranç oyunları.. Vietnam^da hayatını vermek istemeyen bir genç ve fedakarlık ardına saklanan bir evlilik..

O gün o otelde olan 22 insanın 22 basit hikayesi, ölümden korkan, ölüme yaklaşan, önünde uzun bir hayat olan.. Ayakkabısının rengine takılanından bir radyoyla bile mutlu olanına, ezildiğini kabul edip huzur bulanından haksızlığa sesi çıkanlara.. Hepsi birer insan ve hepsinin kendine özgü sorunları var, filmde işlediğimiz desadece birer hayatları olduğu gerçeği ve o gün orada olmalarının o hayatlarda büyük bir iz bırakacağı.. Yoksa onların sorunlarını oluşturan orta bir yan yok, tek bir politika yoluyla düzlüğe çıkabilecek, Robert^ın elinden tutabileceği insanlar da değil.. Bazıları politikaya gereksinim duyarken bazılarının ondan uzaklaşmaya ihtiyacı var, bu yüzden yönetmeni burada tebrik ediyorum.. O insanları “yaşam” ortak paydası hariç bir ede buluşturmaya çalışsaydı ciddi anlamda uygunsuz olurdu.. Orada olmaları ve o anı yaşamaları yeterliydi..

İlk yarısı itibariyle hikaye sayısından ötürü son derece dağınık duran film ikinci yarıda bu hikayelerin tamamlanmasına gerek olmadığını öğrendiğimiz andan itibaren oldukça toplanıyor. Robert Kennedy^nin tarihte ve o hikayelerin ortasında durduğu yeri başarıya aktarabilmesi açısından biyografik anlamda da istediğimi vermeyi başarıyor.. Bobby^nin birçok söyleminin günümüzde bile geçerliliğini koruduğunu hatta onların uygulanmasına hala hasret olduğumuzu öğrenmemiz de acı bir gerçek.

Sözün özü, beklediğimden daha iyi bulduğum bir filmdi. Birçok Hollywood yıldızının yer alması da sanırım dünyanın 68 söylemlerine olan ihtiyacından kaynaklanıyor, yoksa günümüzün para kokan dünyasında Sharon Stone^a Demi Moore^un saçlarını yaptıramazsınız..

Son sözü gerçekten güzel konuştuğunu düşündüğüm Robert^a bırakalım;

“Vuruldum.
Şiddet adına ya da şiddete karşılık verme adına, kendimizi oluşturan kumaşı ne zaman yırtarsak ki başka bir adam acı bir şekilde kendisi ve çocukları için diktiği kumaşı da bunu ne zaman yaparsak, o zaman tüm ulusun onuru yerle bir olur. Yine de, ortak insanlığımızı inkâr edecek şekilde ve medeni olduğumuz gerçeğine karşı gelecek şekilde şiddete tolerans gösteriyoruz.
Çok fazla kibire önem veriyoruz. Ve yaygaraya ve gücün kontrolüne. Hayatlarını başkalarının kırık hayalleri üzerine kurmaya istekli olanlar için bunları mazeret gösteriyoruz. Ama şu açık ki:
Şiddet şiddeti doğurur, baskı öç almayı doğurur ve toplumumuzun sadece temizlenmesi bu hastalığı ruhlarımızdan çıkarabilir. Bir adama kardeşinden korkmasını ve nefret etmesini öğrettiğinizde ona daha düşük seviyede biri olduğunu öğrettiğinizde, rengi ve inançları sebebiyle ya da takip
ettiği politikalar sebebiyle bunu sizden farklı olanlara öğrettiğiniz zaman işinizi tehdit edenlere ya da özgürlüğünüzü ya da evinizi ya da ailenizi o zaman diğerleri ile yüzleşmeyi de öğrenirsiniz. Yurttaşlar olarak değil,
düşmanlar olarak. Hem de işbirliği ile karşılaşmadan, zapt edilerek, maruz bırakılarak ve köleleştirilerek. En sonunda, kardeşlerimize yabancı gözüyle bakmaya başladık, Şehri paylaştığımız ama toplumu paylaşmadığımız yabancı insanlar. Bize ortak evlerle bağlı olan ama işbirliğinde olmayan adamlar. Sadece ortak bir korkuyu paylaşmayı öğrendik. Sadece birbirimizden aldığımız ortak bir arzuyu, sadece ortak bir tepkiyi:
Zorla farklı fikirde olmayı.
Bu gezegendeki hayatlarımız çok kısa. Yapılacak işler, o kadar fazla ki,
bu ruh halinin onu topraklarımızda artık mahvetmesine izin veremeyiz. Elbette, bunu bir program ile ya da bir önerge ile yasaklayamayız. Ama bir kez olsun, bizimle yaşayanların kardeşlerimiz olduğunu hatırlarsak bizimle aynı kısa hayatı paylaştıklarını, bizim gibi arayışta olduklarını, sadece hayatlarını yaşama arayışında olduklarını, bir amaç ve mutluluk içinde onların başarmaya çalıştığı tatmin duygusunu kazanabiliriz. Elbette, bu ortak kader bağı, elbette bu ortak amaçlar bize bir şeyler öğretebilir. Elbette, en azından etrafımızdaki bize, kendi insanlarımıza bakmayı öğrenebiliriz. Ve elbette, biraz daha fazla çalışma ile kardeşlerimiz ve vatandaşlarımız arasındaki, kalplerimizdeki yarayı bir kez daha sargı ile kapatabiliriz.”

0 yorum: