4 LUNI, 3 SAPTAMANI, 2 ZILE (4 Ay, 3 Hafta, 2 Gun )


Hamileyim ben, ustelik de tam 4 ay, 3 hafta ve 2 gunluk. Yaşadığım yerde/ zamanda kürtaj yasak; ama ben hem oğrenciyim, hem de bu çocuğu istemiyorum... Ne yapmalıym?


En yakın arkadaşım hamile, ama yaşadığımız zamanda/ yerde kurtaj yasak. Ne yapmalıyız?


Eğer bu iki soru bizim de kafamızı meşgul etse, bizim de cevabımız muhtemelen Otilia ve Gabita'nın cevabıyla aynı olurdu; gizli bir şekilde, bir otel odasında kurtaj olmak/ olana yardım etmek. Ama herkese güvenebilmek ne kadar zordur ki tonlarca para verdiğin -tek kurtuluşun- doktor, parayla yetinmeyip bir de seninle zorla ilişkiye girseydi?Otilia, ya da sen, en yakın arkadaşın bu denli zor durumdayken kabul eder miydin bunu? Ya da sen Gabita olsan; kurtajın için en yakın arkadaşının dunyanın en iğrenç adamının altına yatmasını kabul eder miydin?


Filmden çıkınca aklıma ilk takılan sorular bunlar. Yonetmen Cristian Mungiu'nun Cannes Film Festivali'nden ödülle dönen filmi 4 ay, 3 hafta 2 gun, böyle bir atmosferle başlamakta. 1987'nin Romanyası'nda; yani bir otel odası tutmak için bile burokrasilerden ve asık suratlı çalışanlardan geçmek zorunda kalanların , birbirinden başka güvenebilecekleri kimseleri olmayan Otilia ve Gabita'nın hikayesi bu.


Otilia ve Gabita'nın arkadaşlığı mutualist olmaktan daha çok dominant- resesif karakterlerin buluşması gibi birşey kanımca: Otel odasını ayarlayan, kürtaj için sevgilisinden para alan, kaçak malları temin eden, bir anlamda ilişkiyi yönettiği gibi ilişkinin sorumluluklarını taşıyan Otilia ve Otilia'ya bağlı, onsuz birşey yapamayan hatta eline yüzüne bulaştıran Gabita... İkinci soru da bu aslında aklımdaki; ben hangi taraftayım arkadaşlarımla, hangisi olmayı seçerdim; seçerdik?


Yaklaşık 2 saat boyunca gerginlikten sinema koltuğuna yapıştıran bir film bu beni. Çünkü yönetmen kamerasını hayatın içine kurmuş, ekranda gördüşümüz odada biz de varız sanki, sadece hiç konuşmuyoruz, sadece izliyoruz.


Konunun kurtaj, hele hele de illegal bir kürtaj olduğu filmde, birinin pis işleri de yapması gerek tabii:Otilia. Erkek arkadaşının annesinin doğumgunune yetişedurmaya çabalasın, Gabita O'nu içinden attı bile; birinin delillleri yok etmesi gerek. Otilia kendisini bekleyen görevinden habersiz, sevgilisinin evindeyken belki de olayın başından beri kafasını kurcalayan sorusunu yoneltmekte seviglisine: Ben hamile kalsam ne yapardın? 87 Romanyası'nda yaşasak, biz de sorardık herhalde önce kendimize, sonra da sevgilimize: Hamileyim, ne yapacağım/yapacaksın/ yapacağız? Bu kadar kısa bir soru bile bir izleyici olarak beni oldukça tedirgin etti; yönetmen bu küçük cümleyle kendi başımıza düşünmeye itti bizi; ne yapmak gerekirdi?


Gelelim yine otel odasına, filmin insanı en çok vuran yerine.... Yerde ölü duran küçük bir cenin, insan gözlerini üzerinden alamaz ama sırf istenmediği için Otilia'nın da onu atmaktan başka bir çaresi yok, hem de şehrin en ücra köşesine. Çantasını boşaltıp içine koyduğu küçük şeyle beraber gündüz bile yürümenin tehlikeli olduğu yerlere yolculuk, dakikaların saatler gibi geldiği arama ve sonunda baca borusu kıvamında bir deliğe atılan çanta; içindekilerle birlikte...Sorunun bittiği nokta an gibi sanki, bir daha konuşulmayacak bir konu olarak çope giden bir çanta, Otilia ve Gabita'nın tekrar biraraya geldiği sahnede de bize dönen Otilia'nın bakışları....


Benim anlatma kabiliyetimin çok üstünde filmin bize yaşattıkları ve gösterdikleri aslında, herhangi bir hata yaptıysam affola.... Bu filmi yazmayı bir sorumluluk olarak hissettim çünkü kendimde, bir şekilde bu filmi bulabilirseniz izlemenizi öneririm...

1 yorum:

  1. hayalmeyal said,

    bazı filmlerden sonra insanın dili tutulur, sanki her şey boğazına düğümlenir ya, öyle bir film bu. çaresizlik dilinizi bağlıyor, sessizliği aşmayı başardıktan sonra ise bir çığlık atmak istiyorsunuz Otilia ve Gabita için..

    on 15 Ocak 2008 14:44