Milyang

Chang-dong Lee, İstanbul Film Festivali’nden tanıdığımız bir yönetmen. 2002 yapımı filmi Oasis’i izlediğimde kelimenin tam anlamıyla aptallaşmıştım. İki özürlü insanın aşkıyla öyle sorular soruyordu ki yönetmen, insan kendi düşüncelerinden bile emin olamıyordu. Bu iki insanın aşkını, birinin diğerini istismar etmesi olarak yorumlayan insanlardan mısınız, yoksa neden olmasın diyenlerden mi, peki bu iki insanın sevişmesine bakabilir misiniz, kendinizden utanmadan bu filmi izleyebiliyor musunuz? Sınırları zorlayan bir yönetmen olduğunu göstermişti Chang-dong Lee ve 2007 yapımı filmiyle bir kez daha gösteriyor ki sınırlarla işi yok.

Shin-ae, kocasının ölümünden sonra onun doğduğu kent olan Milyang’a oğluyla yerleşir. Bir piyano okulu açar ve yatırım için arsa bakar. Başkaları tarafından biraz tuhaf bulunduğundan onların arasına karışmak ister. Burası küçük bir şehir olduğundan da kısa zamanda bir çevre edinir. Milyang’a geldiğinden beri özellikle Jong Chan yanından hiç ayrılmaz. Ancak onun arsa bakması ve okul açması bazılarına parası olduğunu düşündürür ve fidye için çocuğu kaçırılır. Verdiği parayı yeterli bulmayan fidyeci, çocuğunu öldürüp nehre atar. Katil küçük bir yerde saklanamaz hemen yakalanır. Shin-ae bu olaydan sonra sinir krizleri geçirmeye başlar ve tam krizlerinden biri sırasındayken kiliseye girer. Tanrı’yı bulduğuna inanır sonra, tanrı’nın ona huzur verdiğine. Ama kocasının ve oğlunun kaybının yerine koyduğu tanrı da ona ihanet eder, kendisine verdiği huzurun aynısını oğlunun katiline de verir.

Bu filmde başka tehlikeli soruların peşinden gidiyor yönetmen. Shin-ae’nin oğlunu kaybetmesinden sonraki dönemde yaşadıkları aslında sadece isyan ve acıyken, tanrı’yı içinde bulduğunu sandığı dönemden sonraki hali ise neredeyse delilik.. Çünkü kendi ağzından söylediği bu soru onun canını çok fazla yakıyor, “Ben onu affetmeden tanrı hangi cüretle affeder?” Onu delirtmeye başlayan da bu soru oluyor. Önceleri sadece gördüklerine inanan biriyken sonra tanrının varlığına inanmaya başlıyor; ama bu ona daha fazla acı veriyor. Artık yaptığı her şeyde tanrıyı kızdırmaya çalışıyor. Shin-ae filmin başından sonuna kadar birçok değişiklik yaşıyor. Filmin sonunda kendi saçlarını keserken gördüğümüz kişi artık başka biri. Yaşadığı kayıpların acısının onu nereye getirdiğini o kadar iyi görüyoruz ki, filmin sonunda ona bakarken bizim de canımız acıyor. Filmi sözlerle anlatmak pek mümkün değil, bütün çığlıklara ve acıya rağmen sessiz bir film bu ve görsel olarak çok güzel..

Do-yeon Jeon, Shin-ae karakteriyle inanılmaz bir oyunculuk çıkarıyor. Shin-ae’nın çektiği acıyı ve nasıl bambaşka birine dönüştüğünü tamamen hissediyoruz.. Filmin başından sonuna kadar geçirdiği dönüşümü, yaşadıklarının etkisini yüzünde görüyoruz, gerçekten çok etkileyici bir oyunculuk.. Kang-ho Song da hiçbir şansı olmasa da Shin-ae’nın peşinden ayrılmayan Jong Chan rolünde oldukça iyi. Film 142 dakika, ama kesinlikle süresini hissettirmeyen filmlerden ve İstanbul Film Festivali’nin bu yılki programında.. Bence bu yönetmeni takip etmekte fayda var, Oasis gibi başka bir film izleme deneyimi sunuyor bu filmiyle de. Ayrıca Milyang’ın kelime anlamı “Gizli Günışığı”ymış bunu bilmek farklı okumalara da yol açabilir sanki.

1 yorum:

  1. Adsız said,

    yönetmenin ilk filmi green fish ve insanın boğazına düğümlenen peppermint candy de görülmeye değer.

    on 2 Nisan 2008 11:51