Tartışma Filmi "The Fountain"
Darren Aronofsky’ın üçüncü filmi izleyenleri ikiye bölen bir film oldu denildi hep, ama insanı kendi içinde de ikiye bölebilen bir filmmiş, izledikten sonra anladım. Bir yandan bu filme ve Aronofsky’ın yaptığına inanmak isteyip anlamaya çalışırken, bir yandan da gereksiz yere zorladığını düşündüm ve biraz da yakıştıramadım ona bu filmi. Hayatın ve ölümün anlamına dair daha iyi bir filmi rahatlıkla yapabilecek bir yönetmenken neden böyle bir film yapmayı seçti? Film henüz vizyona girecek bu nedenle film hakkında bir yazı yazmak değil de bu filmi burada tartışmak istiyorum. İzleyenler fikirlerini yazarlarsa sevinirim.
9 yorum:
-
Darren Aronofsky sevmekle beraber çok fazla büyüttüğüm bir sinemacı olmadı..iyi bir sitili olmakla beraber bunu zaman zaman seyirciyiyi avucuna almak için kullanması bana pek samimi ve dürüst gelmiyor..etkileiyici bulmamla beraber bu yönünden dolayı mesafeli durduğum rfad ve çok sevmeme karşın fazla zorlayıcı bir film olan pi bana böyle geliyor..the fountain haftaya vizyona geliyor..merakla beklediğim bir film..ilk fırsatta görüp tartışmayı arzu ediyorum..
-
festivalde bilet yoktu izleyemedik. dvdsini alır izlerim. sinemaya da gidebilirim belli olmaz. hmm..
-
filmi bundan yaklasik 5 ay once ilk seyretmeye basladigim anda bunun tekrar tekrar seyredilmesi gereken bir film olacagini hissetmistim. bu 2.firsati kotu hayat kosullarindan dolayi bir turlu bulamadim derken vizyona girecegi haberini aldim ve beyazperde gozuyle gormek bir Aronofsky filmini ne saadet numaralarina yattim. ama bilmiyorum gidermiyim tekrar. beni bogan, nefessiz birakan cok sevdiren ama bir o kadar da uzaklastiran bir seyler var bu filmde. rachel weisz constant gardener'dan sonra tescillendi ki kuvete en cok yakisan aktrislerden biri (; hugh jackman'i da prestige'den sonra bir daha boyle begenebilecegimi dusunmezdim. ellen ve diger butun film ekibi hakkini vermis ozellikle Aronofksy. En kotu ihtimalle orjinalliginden dolayi seyretmenizin gerektigine inanacaginiz bir film. simdi bile derin derin nefes aliyorum izzie'nin o yuzu, o agac ve kalbimi skistiran o gorsellik,muzikler..
biraz clint biraz mogwai acikcasi fena pakladi beni.
-
Bu filmle ilgili eleştirmenlerin görüşlerini takip etmek de ilginç bir deneyim oldu, "kof, özenti, gittikçe zıvanadan çıkan film" okuduğum en ağır sözlerdi dün fatih özgüven'in yazısını okuyana kadar, o herkesten daha acımasız davranmış. Hak verdiğim bazı noktalar varsa da bir yandan neden bu kadar çok eleştirildiğini de anlamadım. Ama gittikçe şüphelerim de artıyor, acaba gerçekten Aronofsky sadece "iyi bir stili" olan yönetmen mi? Bir sonraki filmini bekliyorum cevap vermek için.
-
Film o kadar içine kapanık ki zaman kavramında boğulmamak için Darren ile beraber izlemek gerekiyor sanırım. Beğenmeyi geçtim, sevip sevmediğimi bile bilemiyorum.
-
büyük bir hayal kırıklığı benim için. requem'e mi takıldık nedir? yakışmadı Aronofsky’e bu film. Yani masalsı, miyolojik, söylenceye dayanan anlatım tadında bırakılmalı diye düşünüyorum.
mesela aynı bıktırıcılığa eternal sunshine'ın yönetmeni de düştü. son filmi neydi, adı aklımda değil. aynı muhabbet orda da var. gerçek mi düş mü? abi bu işi david lynch yapmış. hala da yapıyor. ve bıktırmıyor.
bir de şu hadiseye kıl oluyorum ben: dini metinlerle geçmiş dönem kavilmlerinin töreleri arasında, mitolojiyle kutsal metin arasında, bizle geçmiş arasında bir nevi köprü kurmak, oralara esrarengiz göndermeler yapmak her baba yiğidin harcı değil. yani biraz incil, biraz mayalar, biraz şövalyeler, kralım!!!, kraliçem!!! filan. araya birazcık da aşk, meşk, kanserle mücadele filan attırınca olmuyor yani. olmuyor abi.
-
daha erken bitebilen bir film olsaymış bütününü koruyabilirmiş sanki.. kendisine bitiş seçememiş de hepsini rüzgar almış götürmüş .. aslında rüzgarın beni-seni-onu savurduğu an^ı izlemek kendi başına keyifli.. ama sadece bir klip izlemek istediğimizde..
bundan üç ay önce izleseydim muhtemelen daha farklı şeyler hissederdim.. ancak şimdi izledim ve yarama bastı film.. ölümü kabullenebilmenin yollarından biri yok oluş yerine her şeyin parçası olacağını ummak.. bu haliyle de ölüm ile patlamak ve evrene yağmak imgeleri çok örtüşüyor zihnimde.. filmin zihnimdekini gözümün önüne getirmesi onu sevmeme yol açtı.. ama dediğim gibi bir de erken bitebilseydi.. ayaklarımız daha fazla yere değebilirdi.
-
aronofsky fountain'la bir fantazyasını görsele aktarmış gibi geliyor bana. kaldı ki ben requiem for a dream'i beğenmemiş bir insan olarak mesafeyle yaklaşmıştım filme. ama öyle bir his bıraktı ki film, sanki br rüya görmüş gece adam, sonra onu bir şekilde filme basmış, bunu becerebilmiş her şeyden önce. o rüyanın süblimliğini yakalamış, ayağı yere basmaz, ele gelmez, geçişsiz bir şey sunmuş. kaldı ki bu fantazya dünyasında anlam bulunmasa bile zevk alınabilir bir yan var, mitolojik, teolojik ve tradisyonel okumalarını br yana bıraktım. müzik ve görsellik oldukça doyurucu kullanılmış, ki bu açıdan virtüel bir dünya sunmanın temel taşlarını kurmuş aronofsky, iki duyu. iki duyunun içeriden, düşünce işlenmeden önce tatmin olması ve alışabilmesi. en azından bendeki etki buydu. ve her şey bir yana sırf bu dünyayı görsele vurduğu ve sunabildiği için başarılı ve sevilesi buluyorum fountain'ı. yönetmenliğin ne olduğu, ne olmadığı tartışmasını yapabilecek biri değilim, ama aronofsky'nin bu filmde yaptığı, bir yönetmenin yapabileceği en harika şey gibi geliyor bana. duygusallık uyandırmasına değinmeyeceğim bile. bütün o alt okumaların oluşturması gereken mesafe siliniyor ya, şaka gibi. ne diyim ki yani. pi'yi izlemedim, ancak fountain bence başyapıt olabilir. kendimi ne kadar ifade ettim emin değilim ama. neyse işe öyle :)
-
görüntüler ve anlatım bir masalın içindeymiş izlenimi uyandırdı bende.. bunların dışında fantastik film çok seven biri olarak pek iyi bir şey söyleyemeyeceğim film hakkında.. içi boş geldi biraz..