Waitress

Adrienne Shelly’nin 2007 tarihli üçüncü filmi Waitress ve ne yazık ki son filmi. Apartmanında tesisatçıyla yaşadığı bir gürültü tartışması nedeniyle 1 Kasım 2006’da öldürülmüş Shelly, yazdığı, yönettiği ve oynadığı filminin gösterildiğini görememiş.* Bu bilgiyle izlendiğinde film, benim gibi film boyunca ağlamayı neredeyse hiç kesmemek mümkün.

Jenna (Keri Russell), çok güzel turtalar yapan bir aşçı ve garsondur. Kıskanç ve baskıcı kocasından kurtulmak için para biriktirir. Ancak bu sırada hamile kaldığını öğrenir. Bebeği istemediği halde kürtajı hiç düşünmez, ama planlarını da değiştirmez. Para biriktirmeye devam eder, turta yarışmasını kazanıp yeni bir hayata başlamak ister. Bütün bunlar olurken kasabaya yeni bir jinekolog gelir. Kocasının tam tersi olan Dr. Pomatter kibar ve ilgilidir. Aralarında önce bir seks ilişkisi başlar, daha sonra ise bu güzel bir yakınlığa dönüşür. Jenna’nın hamileliği ilerler, onun tek istediği hala hayatını değiştirmektir. Yüzünde her zaman her şeye katlanabilen bir ifade vardır. Bunun da nedeni yaptığı “Earl’ün bebeğini istemiyorum”, “Kendine acıyan zavallı hamile” gibi adlar verdiği turtalarıdır. Üzgün olduğu anlarda kafasında hep yeni turtalar planlar, bu nedenle de sadece hayatta kalmaz aynı zamanda güçlü de kalır. Ama asıl gücü kucağına bebeğini aldığında kazanır.

Birlikte çalıştığı ve çok yakın olduğu Becky (Cheryl Hines) ve Down’un (Adrienne Shelly) hediye ettiği kitap sayesinde bebeğine mektup yazar Jenna. İkinci rahatlama alanı da budur. Muhteşem güzellikteki ilk mektubundan sonra bu mektuplar –turta isimleri gibi- ruh haline göre şekillenir. “Sevgili bebek” ile başlayan mektuplar, bazen “sevgili lanet bebek”e dönüşür. Özellikle sakladığı paralar ortaya çıkınca, kocasına açıklama olarak bebeğe beşik almak için para biriktirdiğini söylemesinden sonraki mektubu inanılmazdır; “Sevgili lanet bebek, eğer beşiğini nasıl aldığımızı öğrenmek istersen anlatacağım. Senin beşiğin benim yeni bir hayata başlayabilmek için biriktirdiğim parayla alındı. Seni beşiğe her yatırışımda şöyle düşüneceğim; lanet bebek, lanet beşik, bu lanet hayata sıkışıp kaldım.”

Ama neyse ki bu hayata sıkışıp kalmaz Jenna, filmin sonunu söylüyorum farkındayım, ama bunu söylemekten gerçekten keyif alıyorum ki Jenna özgürlüğünü kazanır, yepyeni bir hayata başlar. Filmi izlerken Fırat Yücel’in Altyazı Dergisi’nin yeni sayısında yazdığı yazıyı düşündüm. Bir kadın olarak ben bile Jenna’nın iki erkekten birini seçip o hayatı yaşayacağını düşündüm. Evli olmasına rağmen Dr. Pomatter ile birlikte kaçabileceklerini sandım. “Yeşilçam Melodramları” dediğimiz filmlerin düşünce yapımızı nasıl etkilediğinden söz ediyordu yazısında Fırat Yücel*, üstelik sadece erkeklerin değil ne yazık ki bu konuda kadınların da düşünce yapısını etkilemiş ve “iki erkekten biri” seçeneği bir tür ezber haline gelmiş. Oysa Jenna üçüncü seçeneği, özgürlüğü seçiyor. Bebeğini kucağına aldıktan sonra, yanındaki iki erkeği de flu olarak görüyoruz ve hastaneden kocası parayı ödemediği için kovulsa da dimdik çıkıyor Jenna, turtalarından ve kızından oluşan yepyeni bir hayatı seçiyor. Artık gözleri üzgün bakmıyor, ama içlerinde hala hayatın anlamı saklı.

Ben çok ağladım evet, yukarıda söylediğim nedenler yüzünden, ama film çok da eğlenceli zaman zaman. Bir kadının özgürlük yolunun pastalardan geçmesi fikri beylik gelebilir ilk bakışta, ama öyle değil. Çünkü bunlar sıradan turtalar değiller; Jenna’nın kendini ifade şekli, aslında bir anlamda da günlükleri onlar.

Ayrıca bu filmle ilgili güzel bir de haber var. Altyazı'nın desteğiyle film "Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali" kapsamında 9 Mayıs Cuma saat 19.00’da Kızılırmak Sineması’nda gösterilecek. Hem yönetmeni anmak, hem de Juno’dan sonra bozulan hamilelik, özgürlük gibi konulardaki algımızı düzeltmek için filmi izlemeli. (Ankara'da bulunanlar bu gösterimi kaçırmamalı, diğerleriyse mutlaka bir yolunu bulup izlemeli). Ayrıca Keri Russell’ın Jenna rolünde çıkardığı harika performansı görmek için de.. Bir tür sanat eseri sayılabilecek turtaları en sonunda hak ettiği şekilde görmek de güzel.

*Altyazı Dergisi, Mayıs 2008

0 yorum: