Los Lunes al Sol


Bir diğer deyişle Güneşli Pazartesiler... Yönetmen Fernando Leon de Aranoa'nın 2002 tarihli filmi. İspanya'nın Vigo isimli, tersaneleriyle ünlü minicik şehrinde geçiyor filmimiz. Vakti zamanında bu tersanelerden birinde çalışan fakat çalıştıkları tersane küresel sermayeye ve Kore'deki düşük maliyetlere yenik düşünce kapatıldığı için üç yıldır işsiz kalmış 7 tane arkadaşın işsizliğini anlatıyor. Gündüzlerini orada burada, marketlerde, sokaklarda ama özellikle güneşin altında gecelerini ise kendileri gibi eski tersane işçisi Rico'nun La Naval (Tersane) isimli barında geçiren adamlar bunlar. Santa, Lino, Jose, Amador, Sergei ve sonradan nasıl olduğu biraz şaibeli olmakla birlikte bir iş bulabilmiş olan Reina.

En birinci karakterimiz Javier Bardem'e 2002'de San Sebastian Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü getiren Santa. Hani uyuz olduğunuz ama sevmeden de duramadığınız adamlar vardır çevrenizde falan. Santa öyle bir şey. Anarşist ruhlu bir sosyalist. Gerçi Santa'nın sosyalizmi bilinçli mi ondan emin değiliz. Ama o kadar güzel anlatıyor ki bir şeyleri... Ağustos böceğine kapıyı açmayan karıncanın puştluğuna biz Santa'dan daha çok kızıyoruz; Reina'ya bir eniştesi olduğu için tiksintiyle bakıyoruz; Angela'nın elinden beleş peynirleri yerken İsviçre'de hem tanıştığımıza memnun olduğumuz hem de birileriyle vedalaştığımız için Spregel demek lazımmış demek ki diyoruz.

Sonra biz Jose'yi de çok seviyoruz. Bir balık işleme tesisinde üç kuruş maaşa çalışıp üzerindeki balık kokusunu takıntı haline getiren karısını "denizkızı" diye sevişiyle gönül telimizin titrediğini hissediyoruz. Amador'u terk eden karısını hiç tanıyamasak da banyodaki havlu askısının boşluğunda içimiz burkuluyor; odadan çıkarken ışıkları söndürmeden edemiyoruz. Lino'nun vapur tuvaletinde yaşadığı Garnier fiyaskosu gözlerimizi doldururken kaybolan kül çanağının ardından biz de kahkahalarla gülüyoruz. Sonuç olarak bu filmi çok seviyoruz, herkes izlesin istiyoruz.

Hissiyatı bir kenara bırakırsak Ken Loach sinemasıyla çok karşılaştırılan bir film Güneşli Pazartesiler. Bunda işçi sınıfının sorunlarını özellikle Avrupa Birliği ve küreselleşme bağlamında anlatmasının etkisi aşikar. Ama bence de Aranoa Loach'ın yapamadığı bir şeyi yapıyor. Bir şeyleri gözümüze gözümüze sokmadan, ve hatta anlatmaktan bile çekinirmiş gibi anlatarak, söylemek istediğini söylüyor. Belki de bunda İrlanda-İspanya farkı ve bizim "Akdeniz insanı" İspanyollara yönelik sevgimizin boyutunun da etkisi vardır.

Bu kadar övdükten sonra filmle ilgili bir de eleştiri gerekirse bence müzikleri pek zayıftı. Kötü demiyorum, gayet duygusaldı müzikler ama ne bileyim biraz silik miydi geri mi kalmıştı neydi? Bana eksik gibi geldi.

Filmle ilgili bir de trivia verelim: 2002 yılı Oscar'larına İspanya'dan En İyi Yabancı Dilde Film kategorisinde yarışması adına Güneşli Pazartesiler'in gitmesine karar vermiş İspanyol jüri; bunu yaparken Pedro Almadovar'ın (ki hastasıyız ailecek) Hable con Ella'sını elemek durumunda kalmışlar. Fakat enteresandır Akademi Güneşli Pazartesiler yerine Konuş Onunla'yı almış yine de yarışmaya. Ah sermaye gözün kör olsun demek mi lazımdır acaba? Bu arada sizin de İspanyolcanız benim gibi 3-5 kelimeden ve film adlarından ibaretse filmin bir yerinde Santa ve Jose konuşurlarken "hable con ella" cümlesini duymak da pek sevimli oluyor.

Not: Çoook uzun zamandır yazmamıştım buraya, özlemişim; bayağıdır yazmaya değer bir film izleyemediğimden olsa gerek...

2 yorum:

  1. SE7IN said,

    uluslararası işçi filmleri festivali girdisinin arkasından güzel olmuş bu girdi =)

    on 3 Mayıs 2008 17:15


  2. hayalmeyal said,

    arka arkaya güzel oldu gerçekten, ayrıca işçi filmleri festivali'nin de programında var bu film.

    on 3 Mayıs 2008 17:32