Le Temps Qui Reste

Fransız sinemasının "kötücül" tabir edilen eşcinsel yönetmeni François Ozon'dan, konusunun rahatsız edici sadeliğine rağmen izleyicide güçlü bir etki bıraktığını düşündüğüm 2005 yapımı bir drama.. 77 dk gibi kısa bir süreye sığdırılabilmiş birçok tema, birçok altmesaj var 'Veda Vakti'nde.


Ozon'un "Erkek Melodramı" nam "Ölüm" üçlemesinin bu ikinci filmi,
başarılı bir moda fotoğrafçısı olan Romain (Melvil Poupaud)'in yaşamından birkaç aylık bir kesit sunuyor. Eşcinsel olduğu, zaman zaman kokain kullandığı ve erkek sevgilisi Sasha (Christian Sengewald) ile birlikte yaşadığı tüm ailesi ve çevresi tarafından bilinen, 31 yaşında yakışıklı bir adam Romain. Ailesi ile ilişkileri asla 'istendiği gibi' değil. Anne va babasının boşanmamış olmalarına duyduğu şaşkınlığı dile getirirken ya da kocasından ayrılmasının üzerinden henüz az bir süre geçmiş olan kızkardeşi Sophie (Louise-Anne Hippeau)'ye yaklaşırken rahatsız edici derecede bir açıksözlülüğü, doğrusu patavatsızlığı olan bir adam o.. Yalnızca büyükannesi -babasının annesi-'yle bir görebiliyor kendisini. Vee, ölümcül bir kansere yakalandığı haberini de sadece ona verebiliyor.

Sasha'dan ayrılıyor. Ailesinden kopuyor. Tokyo'daki çekimlere gitmeyi çok istese de, işini askıya alıyor.

En fazla 3 aylık ömrü kaldığını öğrenen, bambaşka hayatları, bambaşka hislerle kucaklayacağının daha kendisi dahi farkında olmayan Romain'in öyküsü Le Temps Qui Reste. Sarsıcı bir sunum.

Çocukluğunuzla aynada karşılaştığınızı ve kiliselerin kutsal suların birlikte işediğiniz sevgilinizin, sizi ilk öpüşünün gözlerinizin önüne geldiğini düşününüz. Veyahut, kocası kısır olduğu sizden onunla yatmanızı isteyen bir çiftin bu teklifine verilebilecek hazır bir cevap bulamadığınızda, "kendi hayatını yitirirken, bir başka hayat yaratabilme şansı"nı refüze ettiğinizi.. Sürreal donörlük. Neyse.

Eşcinsellik'i alttan altan filmlerinde övmekle eleştirilen sıradışı bir yönetmen olan François Ozon ile Gouttes d'eau sur pierres brûlantes sayesinde tanışmış ve kendisinin Swimming Pool, 5x2 isimli filmlerinden sonra Angel'ında bir nefes alıp bu adamın yaptıklarını sevdiğimi itiraf etmiştim ki bu film, hepsinden daha özel bir tat bıraktı hafızamda.
Güzel müzikler, samimi oyunculuklar ve ölümden kurtulanamayacağı gerçeğini her seferinde izleyiciye hatırlatma derdinde deli bir yönetmen'den oluşuyor bu film.

2 yorum:

  1. oinone said,

    sanki olumden kurtulanamayacagini degil de olumun mecazi bir kavram oldugu ve bir sekilde 'olumden doguma' donusumun gerceklesecegini de vurgulamis gibi geldi bana ozon'un.. ayrica melvil poupaud'un film icinde rolunun yukuyle gecirmis oldugu degisiklik aklima bi an olsun kader'deki ufuk bayraktar'i getirdi..

    on 21 Haziran 2008 14:17


  2. oinone said,
    Bu yorum yazar tarafından silindi.

    on 21 Haziran 2008 14:17