Mýrin

27. Uluslararası İstanbul Film Festivali “Uluslararası Yarışma” bölümünde yer alan İzlanda tarihinin en yüksek hasılatlı filmi. Festivalde Börn (Çocuklar), Foreldrar (Ebeveynler) ikilemesiyle birlikte üç İzlanda filmi var ve hepsi de burda ayrıca incelenmeyi hak ediyor.

Film, İzlanda’da oldukça ünlü olan bir kitap serisinden uyarlanmış. Bir cinayet hikayesi bu, ancak bildiğimiz tüm suç filmlerinden ayrılan bir tarafı var filmin. Bu fark da dedektif karakterini canlandıran Ingvar Eggert Sigurðsson’ın belirttiği gibi “İzlanda yapımı bir suç filmi” olması. Çünkü bildiğimiz neredeyse hiçbir klişe yok filmde. Bütün deliller incelenip adım adım sona yaklaşılmıyor. Hatta deliller göz önünde durduğu halde kimse görmüyor, katil gelip dedektifleri buluyor..

Konuyu tam olarak nasıl anlatabileceğimi bilmiyorum. Bir yanda genetik bir hastalık sonucu kızını kaybetmiş ve bu hastalığı takıntı haline getirip araştırma yapan bir adam. Öte yanda bir cinayetle uğraşan ve kızıyla sorunları olan bir dedektif . İki olayı birbirine bağlayan bir tecavüzün yarattığı soru işaretleri.. Dedektif olayı çözmeye, adam kızının ölümü ve kendisi hakkındaki gerçeklere ulaşmaya çalışırken de İzlanda ile ilgili bir sürü şey öğreniyoruz. Ülkede herkesin genetik bilgilerinin saklandığı bir merkez olduğunu, polisin silah kullanmak yerine olaya müdahale etmek için cama vurduğunu, morgdan ceset çalınabildiğini…

Bildiğimiz dedektif filmlerine kesinlikle hiç benzemiyor bu film, ama yine Sigurðsson’ın söylediği “İzlanda’da suç oranı çok düşük” bilgisi aklımızda oluyor film boyunca. Suça hazırlıksız bir toplumun filmini izlediğimizi biliyoruz. Bu nedenle her şey gerçekçi görünüyor, morgdan ceset çalınmasını da, genetik merkezinin sistemlerine girilmesini de, cinayetin olduğu evin kapısındaki kanın araştırılmamasını da anlayabiliyoruz böyle olunca. Her şeyin saat gibi işlediği ve adım adım sonuca giden filmlerden bıktıysanız bu film tam size göre. Gerçekçi, kusurlu, soğuk ve tuhaf bir suç filmi.

0 yorum: