The King

Pastör David Sandow (William Hurt), papazlığa başlamadan, kendi tabiriyle "tanrı ile tanışmadan" önce bir hata yapmıştır.. Bir süre para yedirerek beraber olduğu Yolanda ismindeki bir kadından bir çocuğu olmuş ve o çocuk yıllar sonra babasını, onu kabul etmesi için ziyarete gelmiştir.. Bu, Elvis'tir. 3 yıl boyunca bağlı olduğu deniz kuvvetlerinden terhis olan Elvis (Gael García Bernal), oturmuş bir aile düzeni olan babasının hayatını yerle bir edecektir ama henüz o bile bunun farkında değildir. Üvey kardeşi olduğunu bildiği Malerie (Pell James) ile aşk yaşamaya başlayan, bir pizzacıda kendisine iş bulan, kısacası iyiden iyiye, ait olmadığı bir ailenin ve yerleşim yerinin düzenine ayak uydurmaya ve onlara alışmaya başlayan Elvis için işler, ilahiyat fakültesini kazanan, üvey kardeşi Paul (Paul Dano)'u bir sinir anında bıçaklaması ve onun hayatına son vermesi ile birlikte karışmaya başlayacaktır. David'in eşi Twyla (Laura Harring), eşinin gayrımeşru bir çocuğu olduğundan haberdardır ve bir gün bu gerçekle yüzleşeceklerinin de farkındadır ancak elinden de bir şey gelmemektedir.. Elvis, pişmanlığının verdiği acıyla Malerie'ye, abisini öldürdüğünü itiraf eder. Hâlâ tam olarak sona gelinmiş sayılmaz.. taa ki, babası onun öz oğlu olduğunu herkese itiraf edene kadar..

Her şeyin tasarlanmış olması ihtimalini izleyiciye sunmayan, açık kapı bırakan bir yapım.

Yakın dönem dünya sinemasının nezdimde en harika isimlerinden ve kazanımlarından biri olan Gael Garcia Bernal'in izlediğim en ekstrem performanslarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Soğukkanlı bir katil, sevgiye muhtaç bir oğul, yalnızlığını aşkıyla denkleştirme çabasındaki bir delikanlı.. Zodiac'tan anımsayacağımız ve yakında iki yeni sinema filminde izleyeceğimiz Pell James'in naif, kabullenmiş hâlleri içinizin acımasına sebep oluyor. Ek not; James filmde 16 yaşındaki Malery'e hayat verirken 28 yaşında, ve bu ister istemez Big Fish'teki Helena Bonham Carter'ı anımsatıyor.. Sinema kariyerinde hızla yükseldiğine kanaat getirdiğim Paul Dano'yu, dindar bir babanın aynı dini görüye sahip korumacı oğlu olarak görmek; Taking Lives, The Girl Next Door ve benim için en önemlisi Little Miss Sunshine'dan sonra biraz ters gelse de, sorun yok.. Kronolojik olarak ters ancak Dano'yu analiz etmem için güzel bir fırsat oldu diyebilirim.

Oscarlık bir performans sergilediğini düşündüğüm Oscarlı usta isim William Hurt burada, reddettiği, yoksaydığı bir oğlunu kazanan ancak bir oğlunu da kaybeden güçlü baba imajında o kadar iyi ki, filmi film gibi değil de sanki gerçek yaşamdan bir kesitmiş gibi algılamamı sağladı.

İzleyiciyi yer yer huzursuz hatta şoke eden 2005 yapımı bu filmde yönetmen James Marsh bizlere abartıdan uzak bir yaşam sunmayı başarıyor.. Kendisinin ilk uzun metrajlı denemesinin belirsizliklerle dolu sarsıcı bir yanı olduğunu ve her insanın hayatına yakınsadığını ise, Malery ile Elvis arasında geçen,

- Beni seviyor musun?
- Sevdiğim için yaptım!
diyaloguyla kanıtladığını düşünüyorum. Buradaki "Amaca giden her yol mübahtır" ya da "Amaç, aracı meşrulaştırır" makyevelizmini algılamayı ve özümlemeyi ise henüz izlememiş olanlara bırakmak istiyorum.

Evet şu sıralar Gael Garcia'yı takibe almış durumdayım ve Y Tu Mamá También'in ardından bu filme de bir el atmak istedim. Sıktıysam özür dilerim.

4 yorum:

  1. hayalmeyal said,

    ne sıkması aksine güzel bir şey oldu üst üste iki performansını okumak, ayrıca bu filmi hiç bilmiyordum meraklandım, eline sağlık. ben devamını da isterim :)

    on 15 Nisan 2008 08:33


  2. Wereyda said,

    teşekkür ederim, bunu senden duymak ayrıca sevindirdi beni :)
    film, olması gereken soğuklukta yapılmış gibi geldi bana, buralar hep yorum olsun..

    on 15 Nisan 2008 18:50


  3. Adsız said,

    bu fotografta gael i fena halde yagmur atacana benzeterek ayıp ettim. la mala education daki rolünde saygıda kusur etmem o da ayrı bi konu tabi

    on 13 Ekim 2008 11:56


  4. Adsız said,

    filmin dvdsi var uzun süredir korkudan izleyemiyorum sıkıcı filan diye.öylemidir acep?

    on 20 Ocak 2009 19:36