Ulak



Güzel bir fikir, evet. Köy köy gezen bir seyyah gittiği yerlerde, çocuklara bir masal anlatıyor. Bu masal, sadece kötülüğü yapanın değil, onu görüp de ses çıkarmayanın da sorumlu olduğunu söylüyor. Masal kötüleri değiştirmek için değil, “görece” masumları uyarmak için. Çünkü köy, tam da Zekeriya’nın anlattığı masaldaki gibi, görüp de sesini çıkarmayanlarla dolu… Fikrin güzel, çekici tarafı, bu masalın çocuklar için gerçekten de yararlı olabileceği. Zekeriya’nın karşısına dizilip, merakla dinleyen çocuklar –ki çok iyi oynamışlar, o köyün geleceği. Kuş uçmaz, kervan geçmez, o fantastik dünyanın fantastik zamanında izole edilmiş olan köyün yarını o çocuklar ve sevdikleri, kanlarının ısındığı bir adamdan, hayatla ilgili önemli bir ders alıyorlar. Fakat filmi izlerken şöyle bir sorun baş gösteriyor. Bu masal çocuklar için gerçekten. Zekeriya’nın anlattığı masal, kötülüklere göz yuman, kötü adamdan korkan, çekinen fakat bir yandan da dedikodu yapmaktan, düşene vurmaktan çekinmeyen ana-babaların ellerinde yetişen çocuklar için. Onların ana-babaları ya da zaten “iyi insanlar” olduğunu bildiğimiz karakterler için değil. O masal çocukları değiştirebilir belki, kulaklarına küpe olabilir fakat yetişkinler, filmdeki diğer karakterler üzerinde, bir anda köklü dramatik değişiklikler yapacak kadar güçlü değil. Bu yüzden etkileyici sahneler olması hedeflenmiş sahneler yeterince tetiklenmediği için zayıf kalıyorlar.

Film bir yerden sonra aynı hikaye üzerinden başka bir yere, Zekeriya’nın hikayesine evriliyor, aynı temalı başka bir hikaye dinliyor, izliyoruz. Bu kısmın dikkat dağıtıcı olduğu, eklenti gibi durduğunu söylemek zorundayım. Bir masalın ardındaki gerçeği öğrenmek, gerçek hikayeyi bilmek heyecan verici olabilir aslında fakat peşi sıra gelen sahneler, ve dinler üzerinde yapılan göndermeler hikayeyi toparlamıyor, aksine dağıtıyor.

Eğer film, finaline kadar olmak istediği gibi olabilseydi, sağa sola sapmadan, dikkat dağıtmadan ilerleyebilseydi finali çok etkileyici olabilecekti. Fakat final de ne yazık ki istediği gibi umut verici ya da çarpıcı olamıyor, yönetmenin çekmek istediği sahneleri izliyormuşuz izlenimi uyandırıyor.

Yetkin Dikinciler, benim gözümde iyi bir oyuncudur fakat sanırım bu filmde rol arkadaşı Çetin Tekindor’dan biraz etkilenmiş. Çocuk oyuncular ise gayet iyiler... Yeteneklerinin yanı sıra, bu başarıda oyuncu koçu olarak jenerikte adı geçen Ümit Çırak’ın payı da büyük olmalı. Ayrıca Mustafa Ziya Ülkenciler ve ekibi köy konusunda çok iyi iş çıkarmışlar.

Herhangi bir Türk filmini verilen uğraş ve sektör şartlarını düşünmeden eleştirmek, “kötü”, “çirkin”, ya da “izlemeyin” demek benim içime sinmiyor. Çağan Irmak’ın “yeni” bir şey yaptığını, kendi istediği hikayeyi istediği gibi anlatabildiğini ve bu şartları sağladığını görmek Türk sineması için güzel bir şey. Kusurlu yanları olsa da gerçekten ilgiyi ve izlenmeyi, üzerinde konuşulmayı hak ediyor. Filmden çıkan herkese başka bir his ya da düşünce verebilecek bir film.

Son olarak şunu söyleyebilirim, film başlamadan önce 4 tane Türk filmi fragmanı izledim. Sanırım bir şekilde onlarla karşılaştırmadan edemiyor insan. O filmler için harcanan emekleri elbette küçümseyecek değilim ama “Ulak” için kurulan dekorları, herkesin harcadığı çabayı ve bir hikaye anlatmadaki ‘niyet’i ve bu ‘niyet’e verilen desteği düşününce dilim “kötü film” demeye varmıyor. Daha iyi bir film olabilirmiş desem, hile yapmış olur muyum?

0 yorum: