Hokkabaz

Cem Yılmaz'ın Gora ile yakalamış olduğu büyük gişe başarısının gölgelediği 2006 yapımı filminin yönetmenliğinde kendisiyle beraber Ali Taner Baltacı ismini de görüyoruz. Aslında 'gölgelenmek' fiilini kullanmak istemezdim ama bir kere söylemiş bulundum.

İskender Tünaydın (Cem Yılmaz), on numara yol arkadaşı Maradona Orhan (Tuna Orhan) ile sihirbazlık gösterileri yaparak hayatını idame ettirmeye çalışan genç bir adamdır.. İşleri asla tam anlamıyla iyi gitmemekte, ev kirasını bile denkleştirecek kazanca ulaşamamaktadır.. Maradona ile birlikte bir turne fikri canlanır kafalarında; tek ihtiyaçları ise İskender'in eniştesine ait olan karavandır ama işler biraz karışır. Eniştesi olsun, ablası olsun, İskender'in pilotluktan emekli olmuş babası Sait Tünaydın'ı (Mazhar Alanson) bir fazlalık olarak görmektedirler.. Asker olarak yaşamaya alıştığı için disiplinli, aksi ve kuralcı olan Sait, ölen karısının hayaliyle konuşan, yalnız, mutsuz ve oğlunun sihirbazlıkla uğraşmasından hoşnut olmayan bir adamdır. Kendi kendine sonunu beklemektedir belki de.. Sorun şu ki İskender'e gerekli olan o karavanda yaşamaya başlamış; ilgisizlikten oraya terk edilmiştir. Artık ölmek istemektedir ki kendi adına bir mezar taşı bile yaptırmıştır. Çanakkale Şehitliği'ne gömülmekten başka isteği yoktur hayattan.. Velhasıl, İskender ve Maradona ile o da turne için yola çıkacaktır. Öyle de olur.. Yolculuk, beklenildiği gibi Türkiye çapında olmaz.. Bir düğünde sihirbazlık gösterisi için iş alan yol adamlarımız, hayatlarının sihirbazlık gösterisini onlara yapacak olan Fatma (Özlem Tekin) ile tanışacaklardır..

Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson ikilisinin ne kadar güzel bir takım olduğunu, Ömer Vargı yönetmenliğindeki 1998 yapımı Her Şey Çok Güzel Olacak'tan hatırlayan biriyseniz, Hokkabaz'ın da en az onun kadar samimi bir çalışma olduğunu düşünüyorsunuzdur sanırım benim gibi.
"Çalıntı senaryo" lekelemeleri bile filmin bana hissettirdiklerini değiştiremedi. Elbette bir yol hikayesi, kesişen hayatlar ve baba-oğul arasındaki o şeffaf çatışmanın gelebileceği nokta.. Olayı nüvesinde ise sosyal ilişkilere etki eden en önemli faktörlerden biri olan "güven"!
Cem Yılmaz, marka olma konusundaki üstün başarısını bence oyunculukta da gösteriyor. Mazhar Alanson; sorunlu, agresif, 'dediğim dedik' baba rolü için biçilmiş kaftan. Film, bu yanlarıyla akıllara Little Miss Sunshine'ı getiriyor hemen. Minibüsün yerini karavan almış, ama o karavanın da, o minibüsün de yakıtı insanların hayalleri, gayeleri.. Rota belli. Önlerine engeller, hendekler çıkacak ve sonunda bir güzellikle düğüm atacaklar.

Dedik ya, film esas itibariyle "güven" kavramını sorguluyor.. İnsanlara hangi noktaya güvenmeniz gerektiğini, hangi noktaya kadar yaşamınıza girmelerine izin vermeniz gerektiği üzerinde duruyor. Bunu da öyle izleyicinin gözüne sokacak bir gerçeklikte değil, mizansenlerden kelli sahteliklerle, ayrıntıdaki oyalamalarla, "hokkabaz"ca beceriyor.. (Mesela, Fatma ile İskender'in düğün gecesi Fatma'nın kaçmasından önce bunu planlayıp planlamadıkları şüphesi, İskender'in can dostu Maradona'yı huzursuz ediyor ve "İskender, var mı abi böyle bir şey? diyebiliyor.)

Uzatmazsam;
yine samimi, yine gönül okşayan bir iş Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson'dan. İzlenmeyi de, sevilmeyi de hak ediyor bence.

0 yorum: