An American Crime


Bu aslında bir film hakkında yazamayacak hale gelmenin, yazamamanın yazısı, çünkü ne kadar soğukkanlı düşünmeye çalışsam da olmuyor. Bazı filmlerden sonra çıkıp dolaşmak, temiz hava almak, yıldızlara bakmak, güzel şeyler hatırlamak istersiniz ya öyle bir film bu.

Film gerçek bir hikayeden yola çıkıldığını belirten bir yazıyla başlıyor, ve bu not film boyunca aklımızdan çıkmıyor. İzlerken, “bu bir gerçek” diyoruz. “Hayır, bu bir gerçek”.

Filme mesafeli bakmak, sadece bir film olarak değerlendirmek istiyorum, ama olmuyor. Gertrude Baniszewski’nin evinde para karşılığı baktığı Sylvia Likens’a yaptığı ve yaptırdığı şeyleri soğukkanlılıkla düşünemiyor, yazamıyorum. Evet hasta bir kadın ayakta zor duruyor ve etrafta koşuşturup duran çocuklarına bakamıyor, ama öyle büyük bir öfkesi var ki, keşke bu öfkeyi bambaşka şeylere yönlendirebilse. Üstelik sadece onunla da bitmiyor ki diyelim kendince çocuklarını korumak ve hayata olan nefretini kusmak için bir şeyler yapmalı, çıkışsızlığını birine ödetmeliydi (hayır onu biraz bile anlamak istemiyorum). Ama ya çocuklar, ya herkesin gelip nedenini bilmeden Sylvia üzerinde söndürdükleri sigaralar, vücuduna yaptıkları dövmeler ve korkunç işkenceler, ya evden yükselen çığlıklara “karışmayalım” diyerek sırtını dönen komşular… Bütün bir toplum içten içe hasta ve aslında daha 1966 yılında çürüdü mü? “Neden kimse yardım etmiyor?” sorusu beynimi kemirip durdu, neden kimse birine söylemedi, polise gitmedi, en azından kardeşi nasıl olup da ablasının ölümünün bir parçası oldu…

Çok korktum ben bu filmden. Şiddetin normal, sıradan hale geldiğini görmek kanımı dondurdu. “Hadi sen de yap, korkuyor musun” denilerek bir insana yapılanlar, bir tür okul sonrası etkinliğine dönüşüp hayatın normal bir parçası haline gelen şiddet.. Başka pek çok korkuya kapılmama da neden oldu film, günümüzde insanlar şiddeti görmeye o kadar alıştılar ki, bu duyarsızlık şimdi neler yaptırabilir insanlara bilemiyorum. Çok değil daha dünkü gazetede iki genç kızın cesedi yanında güneşlenen İtalyanları düşündükçe korkmamak da mümkün değil.

Mahkeme tutanaklarından gerçekleştirilen senaryosu çok iyi filmin. Yönetmen de bu senaryodan kurgusu iyi, sarsıcı ve etkileyici bir film yaratmış.. Ama yine de kimseye izleyin diyemiyorum. Catherine Keener’ın gerçekçi oyunculuğu, Ellen Page’in yüzünden silinen gülümsemesi, gerçek bir olaydan alınmıştır ibaresi, insanlar.. Çok korkunç bir film bu.

1 yorum:

  1. Adsız said,

    "i don t know sir."
    acı bir film.

    on 5 Ekim 2008 17:43